Müzik Motivasyonuma Nasıl Ritim Kazandırdı ve Hayatıma Anlam Kattı?

1529

İş hayatında her gün onlarca sorunla boğuşuyoruz ve fırsatların peşinde koşuyoruz. Kendimizi sürekli yenilememiz, yüksek motivasyonda tutmamız için hayatımıza anlam katan bir şeyler yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bu kimisi için topluma katkı sağlayacak bir etkinlik olur, kimisi için de spor olur ya da sanatın herhangi bir türü olur. Benim hayatıma anlama katan şey ise müzik…

Müzik ruhun gıdasıdır derler ya benim için gıdanın da çok ötesinde. Bir büyüğümüz var, sık sık söyler “kâr bir şirketin oksijenidir” diye. Müziği de bu anlamda oksijen olarak tanımlıyorum kendim için.

80’lerde Heavy Metal, Hard Rock tutkunluğum, 90’ları yakıp geçen Brit Pop ve Indie ile devam etti. 95-96’da Radyo Boğaziçi’nde haftada bir saat program yapardım. Araya İtalya macerası girince uzunca bir süre ara verdim müziğe. 2012’de baktım ki ruhumu ayakta tutacak bir şeye ihtiyacım var. Bunu da elektronik müzikte buldum. Önce sanal ortamda bir yazılım üzerinde birer saatlik çeşitli şarkıların altyapılarının kullanılmasıyla hazırlanan müzikler, yani “mixtape’ler” yapmaya başladım. Soundcloud’da bir hesap açtım ve setlerimi yayınlamaya başladım. 2016’da dedim ki, “bu işi yapacaksan al bir DJ Controller, gerçekten yap”. İlk canlı performansım Borusan Mannesmann’ın 2016 Şubat’ındaki Recharge partisinde oldu. Sonrasında hafta sonlarımı ciddi olarak bu işe ayırmaya başladım. Baktım ki elektronik müzik dipsiz bir kuyu. Deep House, Melodic Techno, Progressive House tarzında binlerce prodüktör on binlerce parça yayınlıyor her ay. Neredeyse her hafta sonu bir önceki hafta yayınlanmış parçaları derinlemesine araştırıyorum ve beğendiklerimi satın alıyorum. Şu ana kadar yayınlanmış 60’ın üzerinde setim var, arşivimde binlerce parça var.  Soundcloud’da dünyanın her yerinden beni sürekli dinleyen 2000’in üzerinde takipçiye sahibim.

İlk canlı performansım Borusan Mannesmann’ın 2016 Şubat’ındaki Recharge partisinde oldu.

2000 takipçi ne anlama gelir diyorsanız şöyle anlatabilirim. Kullandığım sound’lar “underground” denilen türden. Kesinlikle popüler değil. Örneğin Rihanna’nın Soundcloud’da 1,6 milyon takipçisi varken, bu işin büyük ustalarından hem prodüktör, hem plak şirketi sahibi hem de DJ olan Soul Button’ın sadece 27 bin takipçisi olduğunu söylersem biraz daha net anlaşılabilir. Ancak bu takipçiler de genelde bu müziğe tutku ile bağlanmış kişiler oluyor. Bana da her yeni setimi yayınladıktan sonra takipçilerden onlarca beğeni, övgü mesajı geliyor, bu da önemli bir motivasyon sağlıyor.

Son dönemde pek çok yerden “guestmix” talepleri, yani diğer DJ’lerin çalışmaları üzerinden müzik hazırlamam için talepler gelmeye başladı. Okulum Boğaziçi’nin radyosunun yanı sıra, Kanada’da iki radyoda hazırladığım setler yayınlandı. Şubat’ta yayınlanmak üzere de Romanya’da bir radyo programına bir saatlik bir set hazırladım. Bazı önemli Souncloud hesapları da sürekli “guestmix” istiyor benden. Dünyanın çok alakasız yerlerinden takipçilerim arada bana direkt mesaj atarak “ülkemize ne zaman gelip çalacaksın, lütfen bilgi ver” diye yazıyor. Bu da beni güldürüyor ama hoşuma da gitmiyor değil. Bu işi profesyonel olarak yapan binlerce yetenek varken, amatör birisinin beğenilmesi güzel bir duygu.

Peki elektronik müzik DJ’liği ne demek?

DJ’lik kurslarında ilk başta öğretilen “beatmatching” yapmak, yani geçiş yapılan şarkı ile öncekinin vuruş sayılarını eşitlemek veya drop’lardan önce filtreye yüklenerek şarkının enerjisini yükseltmek filan değildir bence işin özü.  DJ’liği temelde “doğru parçaları bir araya getirip, düzgün bir playlist ve akış oluşturmak” olarak tanımlıyorum. Hazırladığınız setin genel bir dokusu ve hikayesi olmalı. Arada insanın kendi doğasında da olan çok hafif enerji iniş ve çıkışları olsa da temel duygu değişmemeli. Benim tutku duyduğum tarzın, karanlık, depresif ama bir tarafında da anlamsız bir coşkuyu da eksik etmeyen bir yapısı var. Şuna benzetebilirim belki: Mesela çoğu insan stresle yaşar, depresyondadır, iç sıkıntısı vardır ama bir bakıma farkında olmadan bu onun yaşam biçimi olmuştur, bunsuz yapamaz ve fark etmeden tutkulu bir heyecan yaşar. Bununla mücadele etmek onun yaşam kaynağıdır. Elektronik müziğin aynı zamanda şiirsel bir doğası olduğunu, hayal gücünü ve zihni genişlettiğine inanıyorum. “Bırak yahu, alt tarafı bir elektronik müzik mixtape’inden bahsediyoruz, hep aynı şeyi tekrar edip duruyor” diyenleri duyar gibiyim ama modern sanatta “ne alaka” dediğiniz o kadar şey varken, 1 saatlik bir mixtape’in de bir şeyler anlatmaya çalışması pek de garip karşılanmamalı. Goethe’nin dediği gibi “insan ancak anladığı şeyi duyar”. Bu müziği duymak için de önce anlamak gerek.

DJ’liği temelde “doğru parçaları bir araya getirip, düzgün bir playlist ve akış oluşturmak” olarak tanımlıyorum.

Peki bundan sonrası nedir diye sorabilirsiniz. Hedefsiz yaşanmaz. Borusanlı olarak hep bir adım önde, hep daha ileriye gitmek ruhumuza işlemiş…. Benim de kendime koyduğum bir hedef var. Şu an “Abbleton” programını öğreniyorum ve amacım 2017 sonuna kadar kendi özgün parçamı bestelemek ve bir müzik şirketi ile anlaşıp piyasaya sürmek. Belli mi olur belki elektronik müzik listelerine filan da girerim diyeceğim ama “biraz yavaş ol” diyorum kendi kendime.

Elektronik müziğin aynı zamanda şiirsel bir doğası olduğunu, hayal gücünü ve zihni genişlettiğine inanıyorum.

Siz de hayatınıza anlam katacak bir şeyler yapın ki bir gün geri dönüp baktığınızda yüzünüzde bir gülümseme olsun.

Beni takip etmek isteyenler için Soundcloud hesabım: https://soundcloud.com/primus-tubes

Zafer Atabey
YAZAR HAKKINDA

Zafer Atabey

Zafer Atabey, Borusan Mannesmann Genel Müdürü. Çeyrek asırdır Borusanlı. “Başarı için önce insan” felsefesine kökten bağlı, problemleri birer disk gibi görüp, fırsata çevirmeyi seven bir jokey!