Olmazsa Olmaz 5 Bilim Kurgu Klasiği

1174

Bazen bir öykü, sadece bir öykü değildir. Aslına bakılırsa, en öncü ve yeni fikirlerden bazıları, salt labortuvarda sorun çözmeye çalışan araştırmacılardan ziyade geleceği hayal etme yetisine sahip olan kişilerden geldi. Bilim kurgu filmleri ve kitaplarının günümüzün kimi teknolojilerini doğru bir şekilde öngördüğünü veya bunların yolunu açtığını bile öne sürebiliriz. Mesela ilk sıvı yakıtlı roketlerin mucidi Robert H. Goddard, H.G. Wells’in bilim kurgu romanı Dünyaların Savaşı’ndan (1989) esinlenmişti. Daha yakın dönemdeki örneklere bakacak olursak tablet bilgisayarlar ilk olarak Stanley Kubrick’in 2001: Uzay Yolu Macerası’nda (2001: A Space Odyssey, 1968) görünmüştü. Cep telefonları ilk kez Star Trek’te Kaptan Kirk tarafından kullanılmıştı (1966).

Bilim kurgu, olası dünyaları hayal ederek, evrendeki yerimizi keşfetmemizi ve gerçekliğin, aklın doğasına ilişkin temel felsefi soruları düşünmemizi sağlar.

Bilim kurgu, olası dünyaları hayal ederek, evrendeki yerimizi keşfetmemizi ve gerçekliğin, aklın doğasına ilişkin temel felsefi soruları düşünmemizi sağlar. Bilim kurgu ayrıca daha fazla kişiye bilim aşkı aşılayabilir ve daha fazla kişiyi bilim araştırmacısı olmaya teşvik edebilir. Örneğin büyük patlama teorisine ilişkin güçlü kanıtlar sunan ve Samanyou dışındaki galaksilerin varlığını kanıtlayan ilk kişi olan Edwin Hubble, Jules Verne romanlarından ilham almıştı.

Bilim kurgular hızla bilimsel gerçekliklere dönüşüyor.

Bir gün zaman yolculuğu, ışınlanma ve insanları genetik olarak değiştirmek mümkün olabilir. Uzaylılarla iletişim kurmak, simule edilmiş gerçeklikler icat etmek, süper akıllı robotlar yapmak mümkün olabilir. Bir dahakine bilgim kurgu okuduğunuzda veya izlediğinizde dikkat edin çünkü bilim kurgular hızla bilimsel gerçekliklere dönüşüyor!

Bu yazımızda sizler için klasikleşmiş önemli bilim kurgu eserlerinden bir tutam derledik. Türe yeniyseniz veya geleceğe ilişkin hayal gücünüzü şahlandırmak istiyorsanız bu kitaplar iyi bir başlangıç noktası olabilir!


DENİZLER ALTINDA YİRMİ BİN FERSAH – JULES VERNE

Jules Verne erken dönem bilim kurgu devlerinden biriydi. Onun bilimsel merak uyandıran ve teknoloji geliştirmeye teşvik eden romanlarından biri olan Denizler Altında Yirmi Bin Fersah 1870’de yayınlandı. Kitap o dönem için hayal dahi edilemeyecek su altı solunum cihazları, dalgıç giysileri, elektrikle çalışan denizaltılar ve çok daha fazlasını öngörüyordu.

Her ne kadar bu kurgu öğeleri şu an doğal hayatımızın bir parçası olsa da, kitap neredeyse 150 yıldır hâlâ bilim kurgu severleri büyüleyen bir macera hikayesi olarak karşımıza çıkıyor.

Klasik bir bilim kurgu romanı olan kitapta, denizlerde gemilerin çarpıp batmasına neden olan garip bir nesneyi araştıran bilim adamı Pierre Aronnax, bir kaza sonucu bindiği gemiden denize düşer. Dev bir yaratık olduğunu sandığı nesnenin bir denizaltı gemisi olduğunu görür ve geminin kaptanı Nemo ile tanışır. Kaptan Nemo hem zengin hem de kültürlü olduğu halde, toplumla ilişkisini koparıp kendisine bir denizaltı yapmıştır. Mürettebatı ile özgür ve mutlu yaşayan Nemo, Aronnax ve arkadaşları denizin derinliklerinde birçok macera yaşar, Atlantis’i ziyaret eder, Güney kutbunu keşfederler.


MÜLKSÜZLER – URSULA K. LE GUİN

“Devrim’i satın alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir.” Ursula K. Le Guin

Ütopik bir bilim kurgu romanı olan Mülksüzler, 1974’te yazıldı. Ancak o dönemde uzun süre bilim kurgu türüne dahil edilmedi. Çünkü bu denli politik göndermeler yapılan bir bilim kurgu eserine daha önce rastlanmamıştı. Ancak daha sonra bilim kurgu dünyasının 2 büyük ödülü olan Hugo ve Nebula ödüllerini aldı. Günümüzde bile kapitalizmi sert şekilde eleştiren bir kitap olarak popülerliğini hâlâ koruyor.

Roman, ‘Annares’ ve ‘Urras’ adlı ikili dünya sisteminde geçer. Annares anarşistlerin, Urras ise kapitalistlerin dünyasıdır. Hikaye parlak bir fizikçi olan Shevek adlı bir Annaresli’nin, Urras’a yolculuğu ile başlar. Çünkü Anarres’de yaşayan Shevek’in, bilimsel merakı sonucunda keşfettiği bir teori, Urraslılar’ın işine yarayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir. Shevek, harekete geçmeye karar verir. Anarşistlerin gezegenini, medenileşmiş evrenin geri kalanından ayıran nefret duvarlarını yıkmaya karar verir. Bu tehlikeli görev, ailesini ve tüm hayatını geride bırakmak anlamına gelse de, bu düzene meydan okumak ve değişimin ateşini yakmak için Urras’a eşi görülmemiş bir yolculuk yapacaktır.


OTOSTOPÇUNUN GALAKSİ REHBERİ – DOUGLAS ADAMS

“Sizin tanrınız bahçenin ortasına bir elma ağacı koyar ve der ki ‘hey arkadaşlar! ne yaparsanız yapın ama bu elmayı yemeyin’. Sürpriz, elmayı yerler ve o da saklandığı çalının arkasından fırlayarak bağırır “yakaladım, yakaladım!”. Oysa yemeselerdi de sonuçta bir şey değişmeyecekti.”

Douglas Adams’ın ilk olarak 1978 yılında BBC için bir radyo tiyatrosu olarak kaleme aldığı öykü, daha sonra 1979-92 yılları arasında beş kitaplık bir seri olarak yayınlandı. Bu mizah dolu bilim kurgu serisi, son derece mantıksız öğelerle kurgu çıtasını alıp çok yükseklere taşımıştı. Adams kitapta bir çok şeye atıfta bulunduğu kurgusal bir dünya yaratmış ve sosyal eleştirilerini de bu dünyanın kurallarına göre yapmıştı.

Arthur Dent bir sabah uyandığında evinin bir otoyol inşaatı için yıkılmak üzere olduğunu öğrenir. Arthur neden hiç kimsenin kendisine haber vermediğini sorduğunda, kendisine yıkım emrinin aylardır belediyenin bodrumunda kilitli bir sandıkta durduğu ve itiraz etmek için yeterince zamanı olduğu söylenir. İşler zaten kötü giderken, gökyüzünde buldozer şeklinde bir sürü uzay gemisi belirir ve dünyanın bir otoyol inşaatı için yıkılmak üzere olduğunu duyururlar. Arthur, Ford Prefect adındaki bir uzaylıyla beraber kaçarak, gezegenin yıkımından son anda kurtulur ve bir anda kendini galakside hayatta kalan tek Dünyalı olarak bulur.


CESUR YENİ DÜNYA – ALDOUS HUXLEY

Aldous Huxley’in 1931’de İngiltere’de kaleme aldığı eser, aynı zamanda onun başyapıtıydı. Bu dönemde zaten başarılı bir yazar ve sosyal hicivci olarak tanınan Huxley, Cesur Yeni Dünya kimileri için bir ütopya, kimileri içinse bir distopya yarattı. Huxley’in geleceğe ilişkin ustaca tasarlanmış kurgusu, günümüze ve geleceğe ışık tutuyor.

Roman, 26. yüzyılın Londra’sında geçer. Yeni üreme teknolojisi ve uykuda öğretim ile toplum tamamen değişmiştir. İnsanlık çok sağlıklı ve teknolojik açıdan gelişmiş durumdadır. Savaşlar ve yoksulluk yok edilmiştir. Nihayet tüm ırkların eşit olduğu ve herkesin mutlak olarak mutlu olduğu bir dünya yaratılmıştır. Bu şekilde tanımlanan dünya bir ütopya olarak görünüyor olsa da, aslında oldukça ironiktir. Çünkü tüm bunlar, birey için çok önemli olan değerlerin yok edilmesi ile başarılmıştır. Ne yazık ki aile, kültürel çeşitlilik, sanat, edebiyat ve felsefe artık yoktur. Yeni Dünya’da tanrı Ford’dur. Toplum, tek zevki önüne gelenle seks yapmak ve vücutta yan etkileri en aza indirilmiş bir uyuşturucu olan soma kullanmak olan hazcı bir yapıya dönüşmüştür.


1984 – GEORGE ORWELL

Roman, II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan totaliter rejimlere ağır bir eleştiri niteliğindeydi ve içeriğindeki semboller bu totaliter devletleri işaret ediyordu. Her ne kadar ütopik olsa da, insanların bu güne kadar maruz kaldığı politik oyunlar düşünüldüğünde gerçekçi olarak da algılandı. Bu haliyle yalnızca gelecek için değil, günümüz için de bir uyarı sinyaliydi.

Romanda dünya sadece 3 büyük devletten oluşur: Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya… Ve bu devletlerin de birbirleriyle sürekli savaş halinde olmasından kaynaklanan bir baskı ortamı vardır. Okyanusya, Büyük Birader adında bir otoriteye bağlıdır ve düşünmeden ona itaat eder. Bu toplumdaki tüm insanların hareketleri, düşünceleri ve davranışları izlenmektedir.

1984 yılı geldi ve geçti. Ancak Orwell’in kehanetinin gerçekleşmesi için hâlâ vakit var.

Borusan Turuncu
YAZAR HAKKINDA

Borusan Turuncu

Borusan Turuncu, Borusan’ın editöryel dinamosudur. Borusan hikayelerinin küratörlüğünü yapar.