Hayat koca bir marshmellow testi. Ödülü erteleyerek daha fazlasını elde etmek mi yoksa ödüle hemen ulaşmak mı? İstediğim bir şeye ulaşmak için başka bir şeyden feragat etmek zorunda kalmadığım bir zamanı hatırlamıyorum. Neredeyse sevdiğimiz her şey bir ödünleşim üzerine kurulu. Ne acı!
Bir yanda dumanı üstünde sıcacık pofuduk börekler, ağzınızda erirken tadı tüm hücrelerinize yayılan çikolatalar, içinden uzayarak akan eriyik sıcak peyniriyle mutluluk garantili o güzelim künefeler, damağınızda hoş bir ferahlık uyandıran mayhoş dondurmalar, gün sonunda buz gibi bir bira, koltukta yayılmış film izlerken cips çıtırdatma keyfi… Bir yanda ise hafif kaslı, sağlıklı ve fit bir vücut, en önemlisi kendi bedeninizin içinde mutlu olmak, güne zinde başlamak, sonrasında ise başkaları tarafından beğenilme ihtiyacı… Çok beğendiğiniz o mini elbisenin içine bir yerden yağlarınız pörtlemeden sığabilmek… İmrenerek baktığınız o güzel vücutlu insanlardan birine dönüşebilmek… Neden neden bir paradoks olmak zorunda?!?
En başta her şey bir ödünleşim derken, neyi kastettiğimi ve neden acı olduğunu şimdi anlamış olmalısın, okuyucu. Borusan’da “Habit” sağlıklı beslenme markasının kurucusu, sporcu beslenmesi ve fitness uzmanı İlker Çağlayan’ın rehberliğinde muhteşem sonuçlar aldığımız 21 günlük bir sağlıklı beslenme deneyine giriştik; kendi alışkanlıklarımıza meydan okuduk. Şimdi rahat bir yere oturun; çünkü size İlker Çağlayan’dan öğrendiğimiz tüm sağlıklı beslenme tüyolarını aktaracak; kendimin ve şirket arkadaşlarımın bu süreçte yaşadığı deneyimi anlatacağım. Sağlıklı beslenmeyi öğrenirken, fazlalıklarınızdan da nasıl kurtulabileceğinizi anlatmaya çalışacağım (aklımda kaldığınca). Uzun bir yazı olabileceği konusunda baştan uyarayım. (Ne de olsa bir kadın kilolardan ve zayıflamadan bahsediyor!)
VE BAŞLIYORUZ…
İlker Çağlayan, 20 kişinin katıldığı bu 21 günlük maratonun ilk toplantısında kuralları anlattı. 21 gün boyunca şeker, gluten ve laktoz içeren hiçbir besin tüketmeyeceğiz: Her türlü şeker (meyveler de buna dahil; sadece domates, havuç vs. gibi kırmızıya çalan sebzelerden, bunlar da şeker içeriyor, az miktarda izin var), her türlü gluten içeren besin (elveda ekmekler, poğaçalar, börekler… Hamurişi tatlılara değinmeme gerek yok sanırım?), tahıllar da yasak (bulgur, pirinç vs. ve evet kinoa da tahılmış), her türlü süt ürünü (hadi sütü ve peyniri anladım da kefir ve yoğurt da maalesef no-no).
İlker Çağlayan ısrarla bize diyet vermediğini; bir sağlıklı beslenme sistemi öğrendiğimizi söyledi. Tabi araştırmak isterseniz arada şu tür anahtar kelimeler de kullandı: Antienflamatuvar, ödem attırıcı diyet, candida diyeti, hormon resetleme vs. Hormanlarımız 21 günde fabrika ayarlarına dönecekmiş. Sonrasında meyveler, süt ürünleri ve diğer besinler de hayatımıza girecekmiş. (Buna da şükür!)
Ben en iyisi kısa kestirip size neler yiyebileceğinizi söyleyeyim: Her öğünde koca bir tabak yeşillik (salatalık, ıspanak, dereotu, maydanoz, brokoli vs.) ve avuç içiniz kadar bir parça et veya baklagil.
Sağlıklı yaşam maratonuna katılanların ve İlker Çağlayan’ın da içinde bulunduğu bir whatsapp grubu kurduk. Hem İlker Çağlayan’a kafamıza takılanları sürekli sorabildik, hem de her öğünde yediklerimizin fotoğrafını çekip paylaştık. İlker Çağlayan’dan kimi zaman aferinler aldık; kimi zaman o olmaz, bu olmaz, hep baklagil yiyorsun hayvansal protein al, o yeşillikler az olmuş vb. şeklinde geribildirimler… Velhasıl her şeyin yapay olduğu şehir yaşamında sağlıklı beslenmeyi öğrenmek zor zanaat!
Her şeyin yapay olduğu şehir yaşamında sağlıklı beslenmeyi öğrenmek zor zanaat.
Ben şahsen programa 60 kg ve yüzde 27’lik yağ oranıyla başladım. Hayatımın hiçbir döneminde aşırı kilolu olmamama rağmen, son 7-8 yılda yaklaşık 10 kg aldım. 20’li yaşlarımda 50 kg’dım; istediğim her şeyi yiyebiliyor ve pek egzersiz yapma ihtiyacı hissetmiyordum. Yavaş yavaş kilo aldığım bu yıllar zarfında iskeletor görünümünden çıktığıma sevinmekle beraber, genel anlamda ince görünmeme rağmen karın ve bel çevremde yağlar birikmeye başladı. Bu süreçte düzenli spor alışkanlığı geliştirdim ve yediklerime bir miktar dikkat etsem de, karın yağlarından kurtulma ve birkaç kilocuk da olsa verme konusunda bir arpa boyu yol kat edemedim. (Merhaba 30’lu yaşlar!) Arkadaşlarım “aaaa inceciksin ne saçmalıyorsun” dese de salaş tişörtlerin ve stratejik instagram pozlarının altındaki gerçeklikle yüzleştiğimde, bunun önünü almam gerektiğini biliyordum. Hedefim ortada bir yerde buluşarak, 55 kiloya gelmek, karın-bel yağlarıma veda etmekti bu yolculuğa çıkma kararını aldığımda.
Salaş tişörtlerin ve stratejik instagram pozlarının altındaki gerçeklikle yüzleştiğimde,
bunun önünü almam gerektiğini biliyordum.
TATLI KRİZLERİ GELİYORUM DEMEZ
Programa girdiğimde sağlıklı beslenme konusunda yol kat etmeye başlamıştım aslında. Mesela ekmeği büyük ölçüde hayatımdan çıkarmıştım. Yiyecek olursam da en fazla bir dilim çok tahıllı yahut tam buğday ekmeği yiyordum. Öğle yemeğinde ekmek ve pirinç yememek dışında kendime pek sınır koymuyordum. Akşamları spordan sonrasını da kefir ve muzla geçiştiriyordum. Benim yumuşak karnım daha çok tatlılardı. Tatlıya hayır diyemiyordum!! Öğlende yemekhanede çıkan tatlıyı alıp, ekmek kadayıfı olur, baklava olur, mozaik pasta yahut meyveler olur, alıp saat 4 gibi acıkmaya başladığımı hisettiğimde yiyordum. Tabi bu yaklaşım pek işe yaramayınca, bir de şu programı deneyeyim dedim.
Açıkçası bu süreçte ekmek, süt ürünleri ve alkolü pek aramasam da çok fazla tatlı yoksunluğu çektim, özellikle pms sendromları sırasında azap içinde kıvrandım. Benim gibi programın büyük çoğunluğunu oluşturan hemcinslerim de benim yaşadıklarımı deneyimledi. İlker Çağlayan ise buna karşılık olarak tatlılar için bizi en yakın arkadaşımızla aldatan sevgili metaforunu kullandı. İtiraf etmeliyim ki kısa süreli de olsa işe yaradı. Tatlıya bir süre kin ve nefret içinde baktım. Tatlı ile aramdaki aşk ve nefret arasında gidip gelen bu toksik ilişkiyi bitirmeye çalışırken, Lana del Rey’in Mountain Diet Dew şarkısında dediği gibi “You’re not good for me, you’re not good for me but I want you, I want youuu!” eşliğinde kıvranmaya devam ettim.
İlker Çağlayan: “Tatlılar sizi en yakın arkadaşınızla aldatan sevgiliniz”
Benim açımdan diğer bir zorluk ise spor yapmaktı. Haftada en az 2-3 gün, akşamları 8’den sonra spor yapıyorum. İlker Çağlayan spordan önce yemek yememizi ve sporu kısa tutmamızı salık verdi. Öğle ile akşam 8 arasındaki uzun süreyi düşünürseniz, bu benim için pek uygulanabilir bir tavsiye değildi. İlk gün kan şekerim aşırı derecede düştü ve elim ayağım titremeye başladı. İkinci gün bir muzla idare ettim, yine elim ayağım titremeye başladı. Üçüncü gün ise bize verdiği ıspanaklı, dağ meyveli, hindistan cevizi sütlü bir smoothie tarifini yapmaya başladım. Spordan yaklaşık bir-bir buçuk saat önce bu smoothie’yi içiyordum. Nihayet enerjimi makul seviyelerde tutabilecek bir çözüm oldu bu. Spordan sonra ise bol yeşillikli ve bir miktar proteinli akşam yemeğimi yemeye başladım.
Hikayenin aydınlık tarafına bakacak olursak, ilk bir hafta tatlı krizleri ve açlık açısından çok zor geçti. Çok acıktığımızda bolca su içiyor veya biraz çiğ kuruyemiş yiyebiliyoruk. İkinci hafta açlık krizleri ve atıştırma ihtiyacı büyük oranda azalmıştı. Sürekli aç olan ben, üçüncü haftaya girdiğimizde ise uzun süre acıkmamaya başladım.
Mutlu sona daha var. Devamı bir sonraki yazıda…