Solo yürüyüş; diğer insanların sizin hakkınızdaki izlenimlerinden ve her türlü sosyal ve modern hayat karmaşasından uzakta, kendinizi dinlemenize, anlamanıza ve dürüstçe bir iç muhasebe yapmanıza imkan verir. Ruh sağlığı açısından adeta bir meditasyondur.
Grup yürüyüşlerinde ise doğanın içine daha az girersiniz! O ne demek şimdi? Zaten doğada yürümüyor muyuz? Nasıl doğanın dışında oluruz dediğinizi duyar gibiyim. Hele bir de kalabalık bir grupsa… Telefon ile konuşanlar, cep telefonundan bangır bangır müzik çalanlar, yüksek sesle futbol muhabbeti yapanlar, şarkı söyleyenler, bu kulaklar yürürken karınları acıkıp birbirlerine yemek tarifi verenleri bile duydu… İşte bu durumlar size doğanın içine girme şansı tanımaz. Ne kuş sesi ne rüzgâr sesi duyabilirsiniz.
Tek başınıza olduğunuzda, kuş seslerini, tepelere çarpan rüzgârın o büyüleyici müziğini dinlersiniz.
Tüm yaban hayat, siz gelmeden önce yolunuzdan kaçar. Doğal ortamında bir canlı görme şansınız olmaz. Gece çadıra girdiğinizde de dışarıdaki arkadaşlarınızın kahkahalarını duyarak uykuya dalarsınız. Oysa tek başınıza olduğunuzda, kuş seslerini duyarsınız. Mola verdiğinizde, sırtınızı bir ağaca yaslayıp karşınızda ki tepelere çarpan rüzgârın o büyüleyici müziğini dinlersiniz. Gece çadırınızda baykuşların ötüşünü, çakalların ulumasını duyarak uykuya dalarsınız. Eğer şansınız yaver giderse, doğal ortamında bir yaban domuzu, bir tilki veya çakal ya da benim gibi ayı veya kurt bile görebilirsiniz. Doğanın içine girer, onun bir parçası olduğunuzu hissedersiniz.
Bizler sürekli dünyamızı geliştirmeye çalışıyoruz ancak geliştirdikçe küçüldüğünü fark etmiyoruz. Gün geçtikçe doğadan, yaban hayattan uzaklaşarak yaşamaya bu kültürden uzaklaşmaya devam ediyoruz. Artık harekete geçmemin konfor alanımızdan çıkıp çocuklarımıza ve gelecek nesillere doğanın ve doğada vakit geçirmenin ne kadar anlamlı olduğunu, insana değer kattığını, doğayı korumanın en temel olgusunun yine doğa ile iç içe olmaktan geçtiğini ve bence en önemlisi bunu bir toplum kültürü haline getirmemiz gerektiğini anlatmalıyız.
KİŞİSEL BİR MEYDAN OKUMA
Bir grubun parçası olduğunuzda pek çok beceriniz gelişmez. Diğer grup üyelerinin farklı becerilerinin toplamı, herkes için yeterli olur. Kimisi yolu bilir, rehberlik yapar, kimisi ateş yakar, kimisi çadır kurar, kimisi yemek yapar. Grup halindeyken karar verme beceriniz de gelişmez. Grupta ya kararlar ortak alınır ya da biri sizin adınıza karar verir. Oysa tek başınızayken bunları sizin için yapacak kimse yoktur. Tek başınıza kaldığınızda becerileriniz gelişecektir.
Gruptaki üyelerin, yaşları, kiloları, boyları, atletik özellikleri, sağlık durumları, sportif geçmişleri ve tüm bunlara bağlı olarak yürüyüş hızları farklıdır. Grup yürüyüşü için şöyle bir söz vardır; “Doğa yürüyüşü yapan bir grup ancak en yavaş üyesi kadar hızlıdır.” Bu nedenle grup halinde yürürken ya yavaş yürümek mecburiyetinde kalırsınız ya da grubu çok yavaşlatmamak için kendi kapasiteniz üstünde bir hızla… Her ikisi de inanın acı vericidir. Solo yürüyüşte ise tam olarak kendi hızınızda yürüme imkanınız olur.
Grup yürüyüşlerinde; sabah başlama saati, molaların zamanı ve süresi, kamp zamanı ve kamp yeri seçimi, gerektiğinde yürüyüşü sonlandırma ya da uzatma kararı gibi konularda, sizin isteklerinizin tek başına bir önemi yoktur. Bu kararlar ortaklaşa alınır. Hatta bazen grubun tüm kararları, sizin isteğinizin dışında olabilir. Bu takdirde yürüyüş sizin için, bir an önce sona ermesini istediğiniz bir stres kaynağına dönüşebilir.
Solo yürüyüşte ise tüm bu kararlar size aittir. İstediğiniz zaman yürür, istediğiniz zaman mola verirsiniz. İstediğiniz yerde, istediğiniz kadar kamp yapabilirsiniz. Aklınıza estiğinde yürüyüşü sonlandırabilir ya da uzatabilirsiniz. Bu da size yaptığınız planlamada esneklik ve tam bir özgürlük sağlar.
Solo yürüyüşte istediğiniz zaman yürür, istediğiniz zaman mola verir, istediğiniz yerde, istediğiniz kadar kamp yapabilirsiniz.
Grup yürüyüşünde sınırlarınızı anlama şansınız olmaz. Çünkü her konuda grubun hareketi, en düşük sınırları olan üyeye göre ayarlanacaktır. Oysa tek başınıza olduğunuzda, daha hızlı ve daha uzun yürüyebilir, yetenekleriniz ve becerileriniz geliştikçe daha zor parkurları deneyebilir, kötü hava şartlarında doğaya çıkabilirsiniz.
Bir çoğumuzun, çok da sağlam temellere bağlı olmayan pek çok korkusu vardır. Karanlık, yalnızlık, yırtıcı hayvanlar, fırtınalar, böcekler, yılanlar gibi bir sürü sayabilirim. Solo yürüyüş size, bu korkularınızla yüzleşme ve onları alt etme şansını verir. Bana göre insan korkmadan cesaretli olmayı öğrenemez.
Solo yürüyüşte, kendi güvenliğinizi ilgilendiren kararlar da dahil olmak üzere tüm kararları tek başınıza alırsınız. Bu aynı zamanda size büyük bir sorumluluk yükler ve sorumluluk duygunuzu geliştirir. Art arda alınan kararlar ve bunların sonucunda hedefe sağ salim ulaşmak, öz güveninizi de fena halde patlatır.
İnsan korkmadan cesaretli olmayı öğrenemez.
Grup yürüyüşlerinin, insanlara sınırlarını aşan riskler aldırma gibi bir özelliği vardır. Bu gereksiz risk alma bana göre iki şekilde ortaya çıkabilir. Ya kişi kendini grup içinde gösterme, kabul ettirme gibi nedenlere yeteneklerini aşan riskler alır, ya da grubun diğer üyeleri kişiyi yetenekleri dışında işlere zorlar. Diyelim ki on kilometrelik bir yürüyüşün ortasında, uçurum kenarında daracık bir patikaya geldiniz. Herkes geçti, ancak sizin yükseklik korkunuz var ve delicesine korkuyorsunuz. Olacak olanları söyleyeyim… Ya “Herkes geçti, bu kadar insan benim yüzümden geri mi dönecek?” deyip geçmeye çalışacaksınız. Ya da “Herkes geçti, sen de geçersin, korkma” diyen grup üyelerinin baskısına maruz kalacaksınız. Oysa solo yürüyüşte riskleri alıp almama kararı tamamen size aittir ve üzerinizde hiçbir harici baskı unsuru olmaz. Rahatlıkla geri dönüp yürüyebilirsiniz. Ya da yeni bir yol bulmaya çalışırsınız. Eğer geçebileceğinize inanırsanız da geçersiniz. Diğer insanların baskısı üzerinizde olmadığı için de muhtemelen en doğru kararı verirsiniz.
Şimdi size yok artık diyeceğiniz bir diğer unsurdan söz edeyim. Belki çok uç olacak ama yine de yazmak istedim. Ne yazık ki insanlar genellikle, kişisel sorunlarını ve ihtiraslarını da yürüyüş guruplarına taşıyorlar. Gurup içinde kısa zamanda majörler tükendi, minörlere yolculuk diyerek mikro guruplar oluşuyor, gizli bir liderlik, bir kendini kabul ettirme çatışması başlıyor. Karşılıklı laf sokmalar, imalı konuşmalar alıp başını gidiyor. Hatta bu çatışmalar zaman zaman bağırış çağırış bir hale bile dönebiliyor. Öyle ki masaya yumruğunu vurup, “Burada patron benim, ben ne dersem o olur” diyen yürüyüş lideri bile görmüşlüğüm vardır. Çatışma iyice büyüyünce gruplar bölünüyor, yeni guruplar oluşuyor. Falan, filan… Yani kısacası çekilecek dert değil.
İyisi mi siz yalnız yürüyün daha iyi! …