Evdeki Canlar: İnsanımı Nasıl Kurtardım?

2660

Hep insanların hayvanları kurtarma hikayelerini dinleriz. İçimizi acıtır küçük, savunmasız canların uğradığı şiddeti gördüğümüzde. Minik bedenleri kışın soğukla, yazın susuzlukla mücadele eder. Sokaklarda zor bir yaşam sürdürseler de yüreklerinde taşıdıkları saf sevgiyle, enerjileriyle, oyunculuklarıyla, şirinlikleriyle, direnme ve iyileşme güçleriyle şaşırtırlar bizi.

Güvenmeyi, sevmeyi, sevilmeyi hissetmek istiyorsak, en iyi rehberler onlardır aslında. Bu yazıda bizim onları kurtarma hikayelerimizden ziyade, evdeki can dostlarımızın bizi nasıl kurtardığını kaleme aldık. Fındık ve Fıstık, Limon, Rancho, Bal ve Şanslı’nın insanlarını kurtarma hikayeleri kalplerinizi eritecek, sizi duygudan duyguya sürükleyecek. Tatlı bir aşk hikayesiyle başlayacak, hastalığa, pandemiye, sınav kaygılarına ve yalnızlığa nasıl şifa olduklarını okuyacaksınız.

ÇÖPÇATAN KEDİLER VE POFUDUK BİR AŞK HİKAYESİ

Can ÖZ

Can ve Serra Öz, kedilerle başlayan bir aşk hikayesinin baş kahramanları. Bu aşkın mimarları ise iki pofuduk kedi: Fındık ve Fıstık.

2014 senesi benim hayatımda çok önemli bir dönüm noktasıydı. Üç yıl boyunca çalıştığım ve hiç ilgi alanımda olmayan işimden ayrılıp Borusan Mannesmann’da işe başlayarak lise yıllarımdan beri hayalini kurduğum kariyer planımın ilk adımını o sene attım. Sonrasında yoğun bir tempo ile sporu hayatıma sokarak gözle görülür derecede kilo vermeyi ve yıllar sonra yeniden forma girmeyi başardım. Yine aynı sene Salıpazarı ofisimizin spor salonunda çok sevdiğim ve saydığım rahmetli Levent Maro abim ile tanıştım ve onun sayesinde yıllar önce bıraktığım yelkene Borusan Racing yelken takımı ile geri döndüm. Bugün aynı takımın hem menajerliğini yapıyor hem de profesyonel olarak Avrupa’da ve Türkiye’de uluslararası birçok yarışta podyuma çıkmanın gurunu yaşıyorum. Çocukluğumdan beri en büyük hayalim olan New York seyahatimi de yine o senenin sonunda gerçekleştirdim. Üstelik o seyahat dönüşü beni çok daha büyük bir dönüşümün beklediğinden henüz haberim bile yoktu.

New York seyahatimin dönüşünde bir kedi sahiplenmeye karar verdim. Döndüğümün ertesi günü evimin çevresindeki birkaç veterinere telefonumu bıraktım ve sokakta buldukları, yardıma muhtaç bir kedi olursa mutlaka bana haber vermelerini istedim. O haber yaklaşık 4 ay sonra, 10 Nisan 2015 tarihinde tam da ikinci Amerika seyahatim öncesinde geldi. Tanımadığım birinden dört tane kedinin olduğu bir fotoğraf ve şöyle bir mesaj: “Can Bey telefonunuzu Suadiye’deki veterinerden aldım, birkaç ay önce kedi sahiplenmek istediğinizi iletmişsiniz. Elimizde sokakta bulduğumuz dört yuva arayan yavrumuz var. Hâlâ kedi sahiplenmek istiyor musunuz?” Çok istediğimi söyleyerek kendisinden birkaç fotoğraf daha rica ettim.

Kedilerin sebep olduğu buluşmanın, tam üç sene sonra evlilikle sonuçlanacağını ikimiz de hayal edemezdik

Her ne kadar bir kedi sahiplenmeyi planlamış olsam da gelen tüm fotoğraflarda iki tane kardeş, hep sarmaş dolaş yatıyorlardı. Onları ayıramayacağıma karar verip ikisini birden sahiplenmeye karar verdim. Karşı taraftaki kadın iki kediye birden aynı anda yuva bulacağını hiç düşünmemiş olacak ki çok heyecanlanmış ve bir o kadar sevinmişti. Bir hafta sonrasına kedileri teslim almak için sözleştik.

18 Nisan 2015: Kedileriniz sizi bekliyor! Uçaktan iner inmez bu mesajı ve kedilerin bir fotoğrafını aldım. Hemen eve dönüp Fındık ve Fıstık için aldığım oyuncaklarını, yataklarını, mama ve kum kaplarını yerleştirip mesajı atan kişiyle buluşmaya gittim. Mesajı atan kişi bir sokak altımda oturan Serra’ydı. Birbirimizi görür görmez bu buluşmanın ilk ve son olmayacağını ikimiz de anladık:

-Çocuklar beni soruyor mu hiç Can Bey?

-Serra Hanım bu Fındık mutfaktan ekmek çalıyor. Ne yapmalıyım?

-Fıstık’a çok seveceği bir oyuncak aldım!

-Ben özlemedim de, kediler sizi özledi galiba!

Kedilerin sebep olduğu bu buluşmanın, tam üç sene sonra evlilikle sonuçlanacağını ikimiz de hayal edemezdik. Tabi böyle bir birlikteliğin düğününde de nikah şekeri vermek bize yakışmazdı. Düğünümüzde gelen misafirlerimize hikayemizi anlatarak onlara nikah şekerleri yerine kendi hazırladığımız ufak paketlerde kedi mamalarını şu notla verdik: “Bizim tanışmamıza vesile olan minik dostlarımız için bu mamaları aldık. Siz de sokakta gördüğünüz kedilere bu mamalardan vererek bizim adımıza onlara teşekkür edebilirsiniz!”

Bugün ise eşi benzeri olmayan toplam 4 kedimizle her gün farklı bir deneyime yelken açıyoruz.

Kedilerimizi merak ederseniz Instagram’da “The Oz Family @theozcats” hesabımızdan kendileri ile tanışabilirsiniz!

KÜÇÜK BİR KUTUDA GELEN DÜNYA

Sinem Korular

Sinem, Ali Deniz ve Limon… Üç kişilik bu sevecen aile, pandemi döneminde ayrı düşer. Ofisten çalışması gereken annesiyle, şehir dışı yasakları yüzünden ayrı düşen Ali Deniz’in anne hasretiyle geçirdiği bu dönemde en büyük destekçisi kedileri Limon olur.

Biz üç kişilik bir aileyiz: Ben, 8 yaşındaki oğlum Ali Deniz ve 1 yaşındaki sevgili kedimiz Limon.

Limon bir sarman, doğduktan kısa bir süre sonra anneleri terk etmiş. Kardeşi ile birlikte sokakta büyürken köpeklerin saldırısı nedeniyle kardeşini kaybetmiş. Kendisi de annemin gittiği spor salonunun camından içeri atlayarak hayatta kalmayı başarmış bir survivor!

Bütün çocukluğum küçük bir kasabada, bahçeli bir evde geçtiği için bahçemizde kedi, köpek hiç eksik olmazdı fakat evde bir hayvan beslemek fikrine çok uzaktım. Annemin tüylü bir hayvana uzaktan (yemek, su vermek, uzaktan iletişim kurmak gibi) destek olmak dışında dokunduğunu hiç görmedim. Kısacası ailem ve benim için kedi ve köpek sadece bahçede ve sokakta sevilen dostlardı.

Limon’u spor salonunda görünce, fotoğrafını gönderdi annem. Çok çelimsiz, bakımsız, korkmuş ve ilgiye muhtaç durumdaydı. Sokakta kalmak ve tekrar tehlike ile yüzleşmek istemiyordu belli ki. Ve her şey Ali Deniz’e o ürkek fotoğrafı gösterince başladı. Hiç aklımızda olmayan bir şey oldu ve küçük bir kutunun içerisinde 200 km uzaktan evimize geldi. Yabancıydı bize, biz de ona… önce dokunmaya korktuk ona. Limon daha cesurdu bizden, geldi yanımıza oturdu, kendisini sevmemizi istedi ve yavaş yavaş alışmaya başladık.

Şimdi anlıyorum ki küçücük bir kutunun içerisinde aslında kocaman bir dünya gelmiş evimize

Birbirimize alıştıkça daha da sevmeye başladık. O çirkin, gözleri çapaklı dostumuz gün geçtikçe güzelleşmeye, her hareketi ile bizi güldürmeye, evi sahiplenmeye başladı. Ali Deniz ya da ben hasta olduğumuzda, yanımızda uyudu, bize destek oldu. Eve geldiğimizde mutlaka kapının önünde bizi beklerken bulduk onu, hemen yere uzanıp kendisini sevmemizi istedi. Kendisi küçük bir çocuktu, Ali Deniz de onun oyun arkadaşıydı aslında.

Pandemi dönemi, Limon’un ailemizin gerçek bir ferdi olduğunu gösterdi bize. Pandemi başlayıp okullar tatil edilince, hep birlikte annemin yanına gittik. Benim şehir dışından çalışmam mümkün olmadığı için geri döndüm ve hafta sonları giderek oğlumu ve ailemi görmeye başladım. Şehirlerarası yasak gelince ne yazık ki birbirimizden uzak kaldık. Bu kadar uzun süreceğini asla tahmin edemeyeceğimiz ve birbirimizi çok özlediğimiz bir dönem başladı. Bu süreçte Limon, Ali Deniz’in kardeşi, arkadaşı oldu. Onunla oyunlar oynadı, yemek yedi, derslerinde yanında oturdu. Limon olmasaydı bu süreci bu kadar az hasarla atlatamazdık.

Şimdi anlıyorum ki küçücük bir kutunun içerisinde aslında kocaman bir dünya gelmiş evimize.

BAL’LI HAYAT

Elif Aygül

Elif, babası ve Bal… Elif, üç defa felç geçiren babasıyla yaşarken, geçici bir süreliğine sahiplendiği hiperaktif Bal, babasını düşürürse diye endişe etmektedir. Oysaki Bal, dedesine şifa verir ve onun koruyucu meleği olur. Hem hastalık, hem pandemi döneminde evin neşe kaynağı olur.

2017 yılının Haziran ayında tanıştım Bal ile. İlk görüşte aşk yaşadım. Bir arkadaşım yurt dışına yerleşecekti ve köpeğine aile arıyordu ama henüz bulamamıştı. Yeni ailesi bulunana kadar bende kalacaktı Bal. Enerjimiz tutmuştu, şirinliklere ve oyunlara başladı hemen, hatta ilk geceden benimle uyumaya bile başladı. Ben de havalarda uçuyordum tabi ki… Harika bir duyguydu. Gittikçe Bal’a alışmaya başlamıştım ama içimde bir endişe de vardı.

Babam 3 ay önce felç geçirmişti ve denge sorunları yaşıyordu. Ya Bal babamı düşürürse, ayak altında dolaşırsa ne olacak diye düşünüp kendimi çok da bu Bal’lı hayatın ritmine kaptırmamaya çalışıyordum. Üç ay içerisinde iki sahiplendirme denemesinde bulunduk. Her seferinde üzgün gidiyor, Bal’ı bıraktıktan sonra ağlayarak eve geliyor, geri gelsin diye dua ediyordum. Ve sonunda istediğim de oluyordu. Bal’lı hayata çaktırmadan devam ediyordum.

2017 yılının Ağustos ayında babam üçüncü kez felç geçirdi. Bu kez konuşmasında sıkıntı yaşadık. Konuşamıyordu, yazarak anlaşıyorduk. Hastaneden çıkınca hemen konuşma terapisine başladık ve bize ilk söylediği bir evcil hayvan sahiplenmemiz idi. Eğer köpek olursa daha faydalı olacağını söylemişti terapist. Bizim Bal’ımız vardı. İçimde garip bir duygu uyandı; sevinç ve üzüntünün aynı anda yaşandığı bir duygu. Eminim çoğumuz bu iki duyguyu aynı anda yaşamışızdır.

Hayatımı bir köpeğim değiştirebileceğini, beni bu kadar mutlu edebileceğini sahiplenmeden önce bilemezdim

Babam konuşma terapistinin ve Bal’ın yardımıyla zamanla konuşmaya başladı. Önceleri bizimle hiç konuşmuyordu ama onu Bal ile konuşurken yakalıyordum. Önceleri Bal diyemiyor, Ba… Ba… diye sesleniyordu. Zamanla Bal da demeye, hatta şarkı bile söylemeye başladı. Şimdi farklı bir ilişkileri var. Bir saniye babamı yalnız bırakmıyor Bal. Yürürken, yemek yerken hep yanında. Hatta dedeni kontrol et ne yapıyor dediğimizde, odasına gidip bakıyor, sorun yoksa gelip yatıp horlamaya başlıyor. Sorun varsa, havlayarak beni odaya götürüyor. Denge probleminden dolayı birkaç gece babamın düştüğünü beni uyandırarak haber bile vermişliği vardır. Hatta ben kaldırmaya çalışırken pijamasını ısırıp onun da babamı çekmeye çalıştığını gördüğüm anda gözlerim dolmuştu.

Hayatımda verdiğim en doğru karar oldu Bal’ı sahiplenmek. Babamın hastalık sürecinde, pandemi sürecinde evimizin neşe kaynağı oldu. Bizi eğlendirdi, bize yol arkadaşlığı yaptı tatlı şirin kızımız.

Aslında biraz da Bal’ı anlatmak isterim sizlere. Daha önce de köpeğim vardı ama Bal o kadar farklı ki. Ben köpekleri kızımla tanıdım diyebilirim. İnanılmaz bir kodlama yeteneğine sahip ve çok zeki bir American Cocker o. Hareketleriyle, tepkileriyile, şirinlikleriyle sizi inanılmaz şaşırtabilir. Tek şikayetim yaramaz ve hiperaktif oluşu. Zaman zaman çok yorucu olabiliyor ve çok ilgi isteyebiliyor. Bir de şikayet getirtiyor. Bursa’da ve yazlıkta hayvan sevmeyen birkaç komşumuz şikayet etti. Rahatsız oluyorlarmış Bal’dan ama bilmiyorlar ki onun değeri bizde paha biçilemez. Evimizi satarız Bal’dan vazgeçmeyiz diyerek tüm şikayetlerle mücadele ettik ve de kazandık!

İşte benim hikayem böyle… Hayatımı bir köpeğim değiştirebileceğini, beni bu kadar mutlu edebileceğini sahiplenmeden önce bilemezdim.

KÖTÜ GÜN DOSTUM RANCHO

Canan Pakır

Supsan’ın “kedilere fısıldayan kızı” Canan, lise son sınıf ve üniversiteye hazırlama sürecinde stres ve kaygıyla mücadele ederken, Rancho yumuşak patileri ve yatıştırıcı mırlamalarıyla bu dönemde desteğini esirgemez.

3 senelik örgün lise hayatımdan sonra okula gitmeden tamamlamam gereken lise son sınıfın ağır dersleri, bunların yanında bir de dershane/ek destek olmadan başarı göstermem gereken üniversite sınav hazırlığı süreci… Çok zorlu bir sene geçiriyordum.

Son sınıf dersleri, sınav konuları, gelecek kaygısı, meslek seçimi, aileye karşı sorumluluk hissi, ergenlik döneminin tuz biber olduğu stres ve sinirlilik hali derken büyük bir boğuşmanın içerisinde çırpınışlarımla baş başaydım. Son sınıf ve sınav konularını yetiştirmek için haftanın 6 günü 12 saate varan çalışma programlarını eksiksiz yerine getirme çaba içerisindeyken oldukça kötü ruh halimle de başa çıkmam gerekiyordu. Eksik sosyal hayat, kısıtlı egzersiz, hat safhada olan stres…

Çalışma hayatındaki yoğunlukları sebebiyle ailemin ve 3 seneyi beraber geçirdiğim yakın arkadaşlarımın yanımda olmamasının üstüne bir de ilk duygusal yıkılışla karşı karşıyaydım. Şimdi gülüp geçtiğim zamanlara dönüp baktığımda en büyük destekçim kimdi diye kendime sormadan edemiyorum. Tabii ki cevap gecikmiyor; 11 yıllık sırdaşım, dostum, güzel kızım Ranchom!

Yalnız başa çıkmam gereken bir sürecin ortasında her daim yanımda olan Rancho, yoğun ders programı içerisindeki en güzel mola arkadaşımdı. Zorlandığım derslere çalışırkenki yaşadığım stresi fark edişleri ve ders notlarımın üzerine oturarak ara vermem gerektiğini bana anlatışlarıyla birden gözümde canlanan kötü senaryolar pembe toz bulutu ile yok olup yerini o muhteşem yatıştırıcı mırlama sesi alıyordu.

Can dostlarımız hayvanların hayatına dokunabiliriz. Evet dünya değişmez ama kendi dünyamız değişir!

Kokusuyla büyüleyen güzel bir kahveyi de destekçi olarak yanıma alırdım, Rancho da süt kasesiyle bana eşlik ederken, dertleşme moduna geçerdik. Kimseye rahatlıkla anlatamadığım sorunlarımı kızıma anlatarak içsel yükümü biraz da olsa hafifletiyordum. Bu 1 seneyi yalnızlığın yüküyle değil, yanımda Rancho ve kendi çalışmalarımla en iyi sonuca varmalıyım düşüncesiyle tamamladım.

Sosyal hayatımdaki eksikliği aktifliği ile canlandıran güzel kızım ile evin içinde ve dışındaki koşuşturmalarımız, birbirine benzeyen günlerimi farklılaştırması, kaygılarımdan ve huzursuzluğumdan olabildiğince beni uzaklaştırması ve bunları karşılıksız sevgisiyle yapması hiçbir maddiyatla ölçülemez.

Sorumluluk bilincini, empati kurmayı, öfke kontrolünü, birey olma becerisini ve nicesini erken yaşta bana kazandırmaya yardımcı olan en büyük destekçimdir kızım.

İş hayatının yanında Yüksek Lisans hazırlıkları yaparken de yanımda yine güzel kızım ve kardeşleri var. Evet, sayımız arttı ve biz 4’ü kedi, 2’si köpek olmak üzere 9 kişilik koca bir aileyiz. Üstelik dönemsel olarak bakıma muhtaç yavru kedi bakım sürecimde de en büyük destekçim çocuklarım. Günün çoğunu işte geçiren biri olarak yavru kedileri emanet ettiğim çocuklarım, küçük misafirlerimize çok iyi bakıyorlar.

Zamanla kedilerle konuşma durumumun boyutu da değişti. Supsan olarak sosyal sorumluluk projesi kapsamında bakımını üstlendiğimiz görme engelli çocuklarımla ilgilenirken o kadar fazla konuşmamdan sonra “kedilere fısıldayan kız” olarak anılmaya başladım.

Unutmadan, belki dünyayı değiştiremeyiz ama üstümüze düşeni eksiksiz yapabiliriz ve bu işe can dostlarımız hayvanların hayatına dokunmakla başlayabiliriz. Evet dünya değişmez ama kendi dünyamız değişir!

O MU ŞANSLI YOKSA BEN Mİ?

Torsten Vogt

Torsten, küçük oğlu Şanslı ile nasıl ayrılmaz bir ikiliye dönüştüklerini anlatıyor. Bu dostluk hikayesi acaba hangisi daha şanslı diye düşündürüyor.

Bir sabah şirketin bahçesinde kahvemi yudumlarken, birden yanıma kuyruğunu sallayarak Labradoodle Terier cinsi bir ufaklık geldi. Belli ki birileri onu sokağa bırakmıştı ve sonrasında Belediye ufaklığın kulağına küpe takıp tekrar sokağa salıvermişti.

Ufaklık çok fazla kilo vermiş, tüyleri arasına sakız ve çamur dolmuş, hatta derisinde yaralar oluşmuştu, fakat tüm bunlara rağmen yine de hayat dolu ve enerjikti.

Güvenlikten öğrendim ki gece saatlerinde ağlayarak şirketimizin bahçesine girmiş ve kendini güvenli bir yere bırakıp uyumuştu. Güvenliğimiz ufaklığın bu kötü durumunu görünce kıyamamış ve geceyi şirketin bahçesinde geçirmesine izin vermişti.

Kim bilir neler yaşamıştı?

İlk iş olarak ekip arkadaşlarım ile ufaklığı hemen veterinere götürdük. Komple tıraş olduktan sonra yaralarına pansuman yapıldı ve gereken aşılar ile tedavi sürecine başlandı. Ufaklığın yaklaşık 7 kg eksiği vardı ama halen enerji doluydu.

Onun için artık yeni bir hayat başlamıştı. Yaklaşık 2 ay şirketimizin bahçesinde ve eğitim binamızda kaldı. Epey hızlı bir şekilde kendine geldi ve tüyleri uzadı.

Her sabah güvenliğin yanına giderdi ufaklık ve onlara destek olurdu. Personel servis sayımında, akşam güvenlik turlarında kendilerine eşlik ederdi. Gün içerisinde hep bizim yanımızda zaman geçiriyordu ve hatta verdiğimiz eğitimlerde katılıyordu.

Şanslı sayesinde daha fazla sorumluk sahibi oldum ve hayatımı zenginleşti

Zaman geçtikçe “Şanslı’ (direktörüm koydu adını, sonuçta şanslı idi) ile benim aramda çok yakın bir arkadaşlık oluşmaya başladı. Yanımdan hiç ayrılmamaya başladı. Beni gözden kaçırsa bile beni arayıp buluyor ve bulduğunda kuyruğunu sallayıp zıplamaya başlıyordu.

Artık işten çıkarken hep benim arabamın peşinden koşar oldu. Benimle eve gelmek istiyordu. Bunu fark ettiğimde çok üzülmüştüm. Sonrasında, ara sıra gece şirkete gidip Şanslı’yı ziyaret ediyor, ne yapıyor diye merak ediyordum. Gece beni gördüğünde yüzündeki mutluluğu size anlatamam.

Kıyamıyordum ona, bazı akşamları ve hafta sonları yanıma alıp bende kalmasına izin veriyordum. Bana o kadar bağlanmıştı ki akşamları yatağıma yatıp benimle uyuyordu.

Bir akşam eve dönmek üzere aracıma bindiğimde, otomobilin kapısını açıp Şanslı’ya şunu söyledim: “Otomobile binersen artık bende kalacaksın, binmezsen şirkette kalacaksın.” Hiç tereddüt etmeden otomobile binmişti ve o zamandan beridir artık her yere beraber gidiyoruz. Şanslı benim ufak oğlum olmuştu. Hafta içi her sabah beraber işe gidiyor, akşamları beraber geziyor ve cafe’de beraber oturuyorduk. Hiç ayrılmıyorduk birbirimizden.

Sonra Covid-19 dönemi başladı ve Şanslı bana çok destek oldu karantina günlerinde.

Şanslı sayesinde daha fazla sorumluk sahibi oldum ve hayatımı zenginleşti.

Günlük akışımı öğrendi ve ne zaman ne yapacağımı önceden bilir hale geldi. Misal her sabah ilk iş benden önce mutfağa koşar.

Borusan Turuncu
YAZAR HAKKINDA

Borusan Turuncu

Borusan Turuncu, Borusan’ın editöryel dinamosudur. Borusan hikayelerinin küratörlüğünü yapar.