Kadınlar için Güçlenme Atölyesi: Wen-do

283
Kadınlar için Güçlenme Atölyesi: Wen-do

Yazarlar:

Günümüzde “Wen-do” kadınların kendilerini güvende hissetmelerini, karşılaşabileceği olası şiddet durumlarına karşı kendilerini koruyabilmelerini sağlamayı amaçlayan önemli bir yaklaşım olarak öne çıkıyor. 1960’larda Kanada’da geliştirilen ve zamanla farklı katkılarla bugünkü halini alan Wen-do, kadınların güçlenmesine odaklanarak onların fiziksel ve psikolojik sınırlarını keşfetmelerine yardımcı oluyor. Bu program, kadınların “yapabilirim” duygusunu deneyimleyerek öğrenilmiş çaresizliklerini aşmalarını ve içsel güçlerini yeniden keşfetmelerini sağlıyor, potansiyellerini ortaya çıkarmaları için onlara destek oluyor. Wen-do’yu tüm ayrıntılarıyla Wen-do Uzmanı Yıldız Koca ile konuştuk.

Söyleşi: Doç. Dr. Özgün Biçer & Wen-do Eğitmeni Yıldız Koca

Kadınların kendilerini savunma ve güvende hissetme konusunda doğuştan gelen içgüdüleri ve potansiyelleri nelerdir? Wen-do bu potansiyeli nasıl ortaya çıkarıyor ve kadınlara ne gibi faydalar sağlıyor?

Biz dünyaya hayatta kalmak üzere programlanmış canlılar olarak geliyoruz. Kendimizi koruma reflekslerimiz çok güçlü. Fakat kız çocuğu olarak yetiştirilirken doğuştan var olan bu gücümüz elimizden alınıyor. “Aman sakın öyle söyleme!”, “Sesini yükseltme!”, “O öyle demek istemedi!”, “O öyle yapmak istemedi.”  “Gülümse, bir öpücük ver!” Çocukluktan itibaren sınır ihlalleri başlıyor.

İnsanın varoluşu gereği hayatta kalma içgüdüsü, bir iç sesi vardır. Temeli o oluşturuyor. Çocuk da olsa yetişkin de olsa “duyguna güven!”. Bu benim atölyelerimde üzerine çok çalıştığım bir konu. Hep şunu söylüyorum. “Eğer bir durumla ilgili içinde bir soru işareti oluşmuşsa, küçük bir huzursuzluk varsa onu her zaman dikkate al ve ona göre davran. Bütün dünya aksini söylese bile sen o duyguyu dikkate al ancak duygularını sağlıklı bir değerlendirme sürecinden geçirerek hareket et. Bütün dünya aksini söylese bile hissettiğin duyguyu göz ardı etme. Çünkü o senin en temel hayatta kalma mekanizmanla ilgilidir.” Dolayısıyla Wen-do’yu özel yapan kadınların birebir hayatlarının içinde yaşadıklarıyla ilgileniyor olması. Wen-do, zaten sahip olduğun o güçlerini tekrar açığa çıkarabilmeyi, hatırlayabilmeyi sağlıyor. Bilmediğiniz bir şeyi öğrenmiyorsunuz. Kendi gücünü tekrar görebiliyor, onu hissedebiliyor ve yaşayabiliyorsunuz.

Yeni dönemde etrafa baktığımızda kadınları odağa alan savunma sporları ile daha çok karşılaşıyoruz. Ama anladığım kadarıyla Wen-do’nun en temel farkı burada. Wen-do bir spor değil. İçsel gücü açığa çıkarıyor.  Böyle bakınca sadece fiziksel uygulamaları konuşmuyoruz, bu aynı zamanda psikolojik bir savunma ve güven hattı yaratıyor. Yani şiddetin farklı türlerine ekonomik, psikolojik, duygusal ve cinsel şiddete karşı mücadele edebilme kapasitesi sağlıyor.

Bize unutturulan güçlerimizi yeniden kazıyoruz. Bu metafizik bir şey değil. Çok somut bir şey. Katılımcı olarak pasif olunan değil, çok daha aktif olunan bir yöntemle ilerliyor. “Hayır” demeyi bir pratiğin içinde deneyimliyoruz. En basitinden en karmaşığına kadar bütün sınır ihlallerinde hayır demekte aşırı zorlanmak, doğuştan getirdiğimiz bir kişilik özelliğimiz değil. Literatürün de bize söylediği gibi, neredeyse dünyadaki bütün kadınlar hayır demekte zorlanıyor. Hayır demememiz öğretildiği için…

Bütün kadınlar şöyle dönüp hayatlarına baktıkları zaman görecekler ki sayısız kez neyi yapamayacaklarını duymuşlardır. Ama neyi yapabileceğimizi, “yap” dendiğini nadiren duyarız. Wen-do ile neleri yapabileceğimizi deneyimleyerek görüyoruz. Bu hem zihinsel hem de bedensel bir çalışma.

Bundan yaklaşık bir yıl kadar önce ben de Wen-do ile tanıştım. Bu deneyimin beni değiştirdiğini söyleyebilirim. Atölyeden kendi sınırlarının farkında olarak ve sınır ihlalleri durumunda karşınızdaki kişiye “dur” diyebilen, içinde bu gücü bulabilen biri olarak çıkıyorsunuz. 

Zihindeki idrakin kas hafızasına da yerleştiği bir çalışma. Etkili olmasının sebeplerinden bir tanesi kadınların ve kız çocuklarının birebir hayatlarıyla çok alakalı olması. İkincisi ise kas hafızasında zihin ve beden bütünlüğünün sağlanabilmesi.

Toplum reflekslerimizi belirliyor. Senin doğuştan getirdiğin refleks aslında bebekliğimizden itibaren hayatta kalmak üzerine. Düşünsene bebek hiçbir şey yapamıyor ama ağlayarak hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bunlar ve o hayatta kalma becerileri alınıp yerine duyguna güvenmeme konuyor.

Okuyucuların atölye sürecini daha rahat anlayabilmeleri için modüllerin aşama aşama nasıl ilerlediğini anlatır mısın?

İlk aşama, çeşitli tekniklerle kendi sınırımızın farkına varmayı çalışıyoruz. Şiddet fiziksel boyuta gelmeden durdurma tekniklerini çalışıyoruz. Sınır ihlalindeki birinci kural zaten kendi sınırının farkına varmak. Çok basitmiş gibi görünen bir sürü yerde karşımıza çıkan bir cümle ama uygulaması o kadar kolay olan bir şey değil. Sonrasında da bu sınırın farkına vardığımız zaman iletişimini nasıl etkili bir şekilde yapacağımızı, bunu karşımızdaki kişiye nasıl ifade edeceğimizi çalışıyoruz.

Üçüncü aşamada donup kalmaya odaklanıyoruz. Kadınlar, sınır ihlallerini çoğunlukla kendilerini en güvende hissetmeleri gereken yerde yaşarlar. Hep söylediğimiz bir şey; sınırlarımızı ihlal eden insanlar kötü insanlar ve bize kötülük yapmaya çalışan insanlar olmak zorunda değil. Evde, okulda, iş yerinde ya da sevdiğimiz insandan da gelebilir. Böyle bir durumda o an için donup kalmanın üstesinden gelecek teknikleri çalışıyor ve hazır cevap çalışması yapıyoruz. Hazır cevap çalışması dediğimiz beden dilini içeren bir teknik. İletişimin %70’i beden, %30’u ise konuşma dilinden oluşuyor. Böyle bir sınır ihlalinde ne söylediğiniz ve en önemlisi de nasıl söylediğiniz üzerinde çalışıyoruz.

Beden teknikleri atölyenin önemli bir parçasını oluşturuyor. Eğer şiddet fiziksel boyuta gelmişse hiçbir dövüş sporu tecrübeniz olmasa dahi uygulayabileceğiniz teknikler öğretiyoruz. Mesela atölyelerimde katılımcılardan zayıf noktaları saymalarını istiyorum. Daha bugüne kadar bir kişi bile doğrusunu sayamadı. Kadınlardan ve erkeklerden yumruk yapmalarını istediğimde farkı net olarak görüyorum. Erkekler doğru yumruk yapıyor ama kadınlar yumruk yapmayı bilmiyor. Oğlan ve kız çocuklarında da bu ayrımı çok net görebiliyoruz. Yola yumruk yapmayı öğrenerek başlıyoruz.

En önemli konulardan biri biz kadınlar, bize söylendiği gibi fiziksel olarak güçsüz değiliz. Bu öğretilmiş, beynimize kazınmış bir çaresizlik. Bedensel olarak olağanüstü bir sürü gücümüz var ama farkında değiliz. Birçok durumda işe yarayan, çok kolay öğrenilebilen ve uygulanabilen beden teknikleri var ve bunları da çalışıyoruz.

“Wen-do atölyeleri kadınların ‘yapabilirim’ duygusunu nasıl güçlendiriyor ve hangi somut çalışmalarla bu özgüveni destekliyor?”

Karmaşık gibi görünen şeylerin çok basit ve etkili çözümleri olabiliyor. Hani böyle hayatta yönetilmesi pek kolay olmayan durumlar çıkıyor ya karşımıza,asla oralara bir şeyler yapamazmışız asla dokunamaz, değiştiremezmişiz gibi. Atölyede 20 dakikalık bir çalışma bu algıyı kırıyor. “Ben bunu yapabiliyormuşum” diyorsunuz. Örneğin bir kararlılık çalışmamız var. Kararlılık çalışmasında başta bütün kadınlar içinde büyük bir korku oluşuyor. Ben bunu asla yapamam diyorlar.

Her zaman söylendiği gibi, “eğer kendine inanırsan yaparsın!” Burada yaptığımız çalışma ile somut olarak deneyimliyoruz. Kararlılık çalışmasında elimizle bir tahtayı ortadan kırıyoruz. Bu tahtalar yaklaşık üç cm kalınlığında. Çıplak elimizle sadece kendimize güvenerek kırabiliyoruz.

Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet iş yaşamında da farklı farklı biçimlerde, psikolojik taciz, fiziksel taciz veyahut siber şiddet şeklinde de olabiliyor. Wen-do tüm bunlara karşı koymada bize ne kazandırıyor?

Birçok kadın kendi sesiyle konuşmaz, çok daha küçük bir sesle konuşur. Diyaframdan konuşan, gürül gürül konuşan kadın sayısı azdır. Çünkü bu ayıplanan, yadırganan ve istenmeyen bir durumdur. Örneğin, sırf bu örneğin kendisi bile, iş hayatındaki çok fazla şeyi belirliyor. Şahane bir fikrin var ve onu dile getirmen gerekiyor. Beden dilinle, ses tonunla, onu ifade ediş biçimin, ne söylediğinden çok nasıl söylediğin belirleyici oluyor. Bu konulardaki özgüvensizliğin en nihayetinde sesinin duyulmamasına sebep oluyor.

Örneğin çalışma hayatında çok yaşanan bir diğer konu: Tükenmişlik sendromu. Neden yaşanıyor? Sınır koyamamaktan… Sadece kişiyle ilgili değil, yapılarla da ilgili tabii ki. Fakat bizim bu yapıların içinde de bireysel olarak alabileceğimiz önlemler var. Gerçekten kendi sınırınızın farkına vardığınız, kendinizi önemsediğiniz, özgüveninizi ve kendi özdeğerinizi arttırabildiğiniz zaman, bu tükenmişlik sendromu gibi durumları yaşama olasılığınız da düşüyor. Kendinizi iyi hissettiğiniz, iyi ifade edebildiğiniz bir alandaki veriminiz de artıyor. Yani projelerde, fikirlerde, önerilerde sunduğunuz katkı da artıyor.

Wen-do atölyesi kolektif hareketi nasıl etkiliyor?

Bu atölyeler bir kişiyle yapılmıyor. Belli bir sayıdaki kadınla yapılıyor. Atölye sırasında bir ortaklık kuruluyor. Birlikte bilinç yükseltme, paylaşma, birlikte güçlenmeyi deneyimleme ve ittifaklar kurma amaçlanıyor. Örneğin sınır ihlali çalışmasının ilk aşamasında katılımcıların davranışlarına baktığımda önce herkes birbiriyle iletişim kurmadan tek başına çözmeye çalışıyor. Sonra buna dikkat çektiğimde davranış değişiyor ve ittifaklar kuruluyor. Wen-do özellikle birlikte hareket edebilmek, birlikte düşünebilmek ve ekip olabilmek konularında destekleyici niteliğe sahip.

Yıldız, senin Wen-do ile tanışıklığın on altı yıl olmuş ve eğitmen olarak ise on üç yıldır aktif olarak çalışıyorsun… Wen-do çalışmaya sen nasıl karar verdin?

Üniversiteyi bitirdikten sonra Almanya’ya gittim ve orada sivil toplum örgütlerinin çeşitli projelerinde çalıştım. Zaten ODTÜ’de sosyoloji okumuştum ve kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet alanında çalışıyordum. Bu alanda çalışırken Wen-do’yu bir arkadaşımdan duydum. Bana ısrarla gitmemi söyledi. Başlangıçta pek ilgilenmedim. Tesadüf oldu ki bir iş teklifi aldım ve bana teklifi yapan kişi bir Wen-do eğitmeniydi. Birlikte çalışmaya başlayınca atölyesine katıldım. Bu atölyeye katılan tüm kadınlar olarak olağanüstü deneyimlerle çıktık. Hayatına sürekli şiddet uygulayan insanları alan bir arkadaşımın hayatı değişti. Kendisiyle yüzleşme imkânı oldu. Ben kendi kişisel korkularımla yüzleştim. Şiddeti, sınır ihlallerini bu atölyeden sonra durdurabilen kadın sayısı çok çok fazla.

Yıldız çok uzun süre Almanya’da eğitmenlik yaptın ve sonrasında Türkiye’ye geldin. Türkiye’de henüz o kadar yaygın değil. Umarım daha fazla kitleye ulaşır. Türkiye’deki deneyiminle Almanya deneyimini mukayese edersen en temel fark nedir?

Almanya’da kurumlar bu çalışmalara çok önem veriyor. Okullar, dernekler, vakıflar, şirketler bilfiil kendileri talepte bulunuyorlar. Çok ilginç bir başka nokta ise Türkiye’deki kadınlar Wen-do atölyesi boyunca yaptığımız ses çalışmasını daha çok seviyorlar. İlk başta komik gelen yüksek tonda konuşma, bağırma egzersizleri atölyenin devamında herkesin özgüven kazandığı pratiğe dönüşmeye başlıyor. Kız çocukları da aynı şekilde çok seviyorlar. Almanya’da öyle değildi. Bu bana çok ilginç geliyor. Bilmiyorum, galiba bizim ses çıkarabilmeye daha çok ihtiyacımız var…

Wen-do, fiziksel engelleri olan kadınların kendilerini savunma ve güvende hissetme konusunda nasıl bir fark yaratıyor?

Örneğin benim hocam düzenli olarak romatizma rahatsızlığı olan kişilerle çalışıyordu. Bu dernekte, tekerlekli sandalyede kolunu, bacağını kımıldatamayan kadınlarla Wen-do çalışması yapıyordu. Biz şunu da biliyoruz ki engelli kadınlar daha fazla sınır ihlaline maruz kalıyorlar. Dolayısıyla bir yandan daha fazla sınır ihlaline maruz kalırlarken bir yandan da daha fazla kendilerini koruyamayacaklarına inandırılıyorlar.  Tekerlekli sandalyede oturan, kollarını ve bacaklarını kımıldatamayan bir kadın olabilirsiniz. Buna rağmen kendinizi korumanın önünde büyük bir engel teşkil etmiyor.

Kadınların bedenine ve beynine kazınmış refleksler var. Ve şiddeti uygulayan o refleksleri alacağı beklentisiyle hareket ediyorlar. Sizler onu bozacak bir şey yaptığınız anda o iktidar oyununu bozuyorsunuz.

Wen-do 80 yaşındaki kadınla da çalışılabiliyor, 8 yaşında bir kız çocuğu ile de çalışılabiliyor. Kız çocuklarının Wen- do ile erken tanışmalarının bütün hayatlarına başka bir gelişim alanı açacağını düşünüyorum. Wen-do’da çocuklarla çalışıyor musunuz? Onların gelişimine nasıl katkı sağlıyor?

Çocuklar üzerinde muhteşem etkisi oluyor. 6 yaştan başlayarak grup içerinde maksimum 2-3 yaş farkı olacak şekilde gruplar oluşturuyoruz. İçerikler onların yaşına göre tasarlanıyor. Çünkü 6 yaşındaki bir çocuğun ihtiyacı ile 10 yaşındaki bir çocuğun ihtiyacı farklı oluyor.

Kız çocuklarını henüz toplum o kadar şekillendirmediği için kız çocuklarının kendine güveni ve içlerindeki direniş noktaları hala duruyor. Bu sayede çocukların bunları hayata geçirmesi daha kolay olabiliyor. Daha en başında çocuk, gücünün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu görüyor.

Son olarak ne söylemek istersin? Wen-do deneyimlemek isteyen kadınlara bir mesaj vermek ister misin?

Bütün kadınların kendi iç seslerine, kendi duygularına güvenmeleri çok önemli. Bu çok hayat kurtaran bir şey. Kendi duygunuza güvenin. Çocuğunuzun duygusuna güvenin. Çocuğunuza kendi duygusuna güvenmeyi öğretin.

Borusan Turuncu
YAZAR HAKKINDA

Borusan Turuncu

Borusan Turuncu, Borusan’ın editöryel dinamosudur. Borusan hikayelerinin küratörlüğünü yapar.