Herkesin, hayatında bir kez de olsa, bir yol ayrımına ulaşıp “Bu yol benim tutkularımla, hedeflerimle, benliğimle örtüşmüyor” dediği bir an olabilir. Ben de kariyerimde böyle bir noktadaydım ve bu beni cesur bir değişime yönlendirdi. Uzun yıllar çalıştığım, üniversitede emek ve zaman harcadığım, meslekte iyi olmak, pişmek için zaman zaman iş yerinde dahi yattığım iş yerimden radikal bir kararla ayrıldım. “Sevdiğim, severek gideceğim bir iş yapmalıyım” diyerek ameliyathane üniformasını üzerimden çıkardığım gibi tek başvuru yaptığım şirket olan Borusan’da çalışmaya başladım.
Borusan’daki yeni yolculuğuma başlarken, otomotiv tutkusunu toplumsal faydayla buluşturma amacı taşıyan BOM Akademi dikkatimi çekti. Arabaları ve motorları çok sevdiğim için BOM Akademi’yi severek takip ediyordum. Akademide organizasyondan sorumlu arkadaşlarla iletişime geçip onlarla tanışıyor, yeni bir eğitim açıldığında beni bilgilendirmelerini, mutlaka katılmak ve eğitim almak istediğimi paylaşıyordum. Her defasında ayrıntılarıyla bilgi veren, bana vakit ayıran ve bu ilgime memnuniyetle karşılık veren bir ekip olarak kalbimde özel bir yer edindiler.
Günler geçip gitti ve sonunda BOM Akademi’den bir e-posta aldım. Çalıştığım lokasyonda düzenlenecek bir etkinlikten söz ediliyordu… İş yoğunluğumun olduğu bir döneme denk gelmesine rağmen yöneticim bu konuya müthiş bir sağduyuyla yaklaştı; etkinliğe beni kendisinin önerdiğini, bunun beni mutlu edeceğini düşündüğünü, bu deneyimi şirketin bir hediyesi gibi görebileceğimi söyledi. Ekip arkadaşlarım da o günkü iş yükümü paylaşarak bana destek oldu.
Ve sabırsızlıkla beklediğim an nihayet geldi. Teorik eğitim alanına adım attığımda, isimlerimize özel hazırlanmış yaka kartlarını görünce hem kendimi oraya daha çok ait hissettim hem de bu kartı arabama asarak, her baktığımda bu değerli günü hatırlamamı sağlayacak bir zaman geçidine dönüştürdüm. Önemsenmek, özel hissettirilmek ne güzel şey.
Teorik eğitimleri tamamladıktan sonra, her biri farklı renk araçlarımıza binerek yola koyulduk. Arabalarda ikişer kişiydik. Benim için asıl heyecan, ikinci perdede başladı çünkü yolun bu bölümü orman yoluydu. Beni tanıyan herkes bilir ki, eğer bir seçim yapacaksam her zaman ağaçlarla çevrili bir yolu seçerim! Orman yolları motorla olsun, arabayla olsun, her zaman favorimdir. Bu nedenle yolun ikinci kısmında aracı ben kullanmayı tercih ettim.
Bu rotada ilerlerken, İstanbul’un sadece bir beton yığını olmadığını; orman yolu tutkunları için mütevazı bir cennet sunan başka bir yüzü daha olduğunu gördüm! (Bunu başka bir yazıda detaylı konuşuruz.) Ormanda sürüş keyifliydi, ancak olası aksaklıklarda hızlı yardım alabilmek için iletişim şarttı. Fark ettik ki, bizi rahat ettirmek için arabalara, denetleniyormuşuz gibi hissettirecek eğitmenler yerine telsizler koymuşlar. Merak edip hemen baktık, telsiz mesafesi 5-9 km imiş! ChatGPT sen ne güzel şeysin… (Konumuza dönelim.)
Her detay en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Arabalara su, şeker gibi sürüş esnasında ihtiyaç duyabileceğimiz şeyler bile yerleştirilmişti. Oturur oturmaz yol arkadaşıma dedim ki: “Enes, bize bir özçekim lazım.” 0.5 ile fotoğrafımızı çektikten sonra telefonumu arabaya bağladım ve sevdiğimiz bir şarkıyı açtım: “We Are the People” (meraklısına…). Bu arada mutluluğumu görmeniz için özçekimi buraya bırakıyorum…
Sürüş boyunca yanımızdan geçen tüm arabaların dikkatini fazlasıyla çektik. Bu yazımı okuyan mesai arkadaşlarımın içlerinden “Almina’nın en sevdiği şeyy!” dediğini duyar gibiyim. Eh, doğrusunu söylemek gerekirse, tamamen haklılar. Yaptığım her şeyden keyif almaya çalışan ben, biraz da alkışlar için yaşıyorum. Bu konuyu da sonra konuşuruz; çünkü başlı başına bir tez konusu.
Evet, bu arabaları hepimiz daha önce çalıştığımız şirkette elbette kullandık. Trafikte zaman geçirdik, bazen bir işe yetişmeye çalıştık, bazen evimize gidip gelmek için direksiyon başına geçtik. Ama böylesi… Dostlarla, denize doğru, ormandan geçen bir yolculuk… Rengârenk bir uyum içinde…
“Marka aşığı nasıl olunur? İş, para kazanmak içindir, sevmek için değil?!” derseniz, bu son paragrafı bir daha okuyun.
Bu yolculuk bana bir kez daha hatırlattı: Varacağımız yer kadar, yol da güzel.
Teşekkürler BOM Akademi. Aynı bütünün parçaları olmaktan gurur duyduğum ekiplerin başına sizi yazıyorum.
Bu yazımı okursanız, alacağım bir sonraki davet e-postanızı özlemle bekleyeceğimi belirtmek isterim.
Ve en büyük teşekkür, ekibime.
Sonradan aranıza katılan bana; seveceğim çalışma koşullarını, sabırla öğretmenin yüceliğini ve her sabah mutlu uyanmanın sırrını verdiğiniz için…