Duruyorum, Öyleyse Varım

Avrupa’nın ilk ve tek Budist manastırı Plum Village’da bir yaşam biçimi olarak “mindfulness” öğrenme deneyimi.

3100

Bordeaux Tren Garı’ndan saat 12.30’da kalkacak olan trenimi yakalamak için koşuyorum. Trenin kalkmasına en az 10 dakika olması içimdeki “yetişememe telaşına” engel değil.

Nefes nefese trene binip kendimi cam kenarında bir koltuğa atıyorum.

Avrupa’nın en güzel bağlarının arasından geçen rotada süren iki saatlik yolculuk boyunca, Whatsapp’ta biriken mesajlarımı yanıtlıyorum, e-postalarımı kontrol ediyorum. Tren, el değmemiş Ortaçağ kasabalarından geçerken, ben zorunlu telefon konuşmalarımı yapıyorum. Arada boş durmayıp ! Instagram’ı tarıyor, bir de hikaye yüklemeyi ihmal etmiyorum.

Not defterime, ofise dönünce ele alınacak acil konularla ilgili eklemeler yapıyorum. Kalan son yarım saati de Twitter’dan son dakika gelişmelerini takip ederek geçiriyorum.

“Hiçbir şey kaçırmadım, her şey kontrol altında” duygusu, geçici bir rahatlama yaratıyor.

Öte yandan anda kalmayı başaramayıp, nice güzel manzarayı kaçırmış olduğumu bilmenin rahatsızlığı da var içimde.

Modern hayatın en büyük ikilemine hoş geldiniz.

“Hiçbir şey kaçırmadım” duygusu,
geçici bir rahatlama yaratıyor.

YA ŞİMDİ YA HİÇ

Kuş uçmaz kervan geçmez bir kasabanın tren istasyonunda benimle birlikte 50’ye yakın insan iniyor. Yaşları 30 – 60 arasında, dünyanın dört bir ülkesinden gelen insanlarla kesişen yolumuz aynı adrese çıkıyor: Plum Village.

Vietnamlı, ünlü Zen rahibi Thich Nhat Hanh (okunuş: Tik Naat Han) tarafından kurulan Plum Village, Avrupa’daki ilk ve tek Budist manastırı.

Barış aktivisti Thich Nhat Hanh, Vietnam iç savaşı sırasında taraf olmayı reddedince ülkesinden kovuluyor. Fransa, Zen rahibi ve öğrencilerine kucak açıyor. 70’li yıllarda kurulan manastır, son yıllarda Zen öğretisinin temelini oluşturan “mindfulness” uygulamalarını birinci elden öğrenmek isteyenlere kapılarını açıyor.

Zen, ana faaliyet alanı insan zihni olan bir öğreti; hatta zihin bilimi.

Mindfulness ise tek kelimeyle açıklanabilecek bir kavram değil. Türkçe’de en yakın ifade “bilinçli farkındalık” ama bence bu da yeterli değil.

Mindfulness ancak uygulama ile öğrenilebilen
bir yaşam tarzı.

Son yıllarda Türkiye’de de popüler hale gelen “mindfulness” hakkında sayısız makale bulabilir, kitap okuyabilirsiniz. Bununla birlikte “mindfulness” ancak uygulama ile öğrenilebilen bir yaşam tarzı.

Plum Village’de her yıl Temmuz başında, iş insanlarına özel olarak düzenlenen uygulamalı eğitim programına ikinci kez katıldım.

Mindfulness’ı kaynağında öğrenmekteki amacım, bu bilgiyi bir iletişimci ve koç olarak mesleğimde kullanmak. Bilinçli farkındalığa sahip liderlerin, daha huzurlu, yaratıcı ve verimli bir iş ortamı yarattığı bilinen bir gerçek.

Plum Village’de “mindfulness”ı sadece öğrenme değil, bunu bir yaşam biçimi olarak sürdüren keşişleri yakından gözlemleme fırsatı buluyorum.

Köyün girişinde yazan şu cümle her şeyin özeti gibi: “I have arrived. I’m home” (Vardım, evimdeyim)

Buradaki “eve varma” söyleminde, “mindfulness”in temel prensibi saklı.

Şimdi ve burada olmak.

Zihnin, bedenin ve eylemin birlik ve bütünlük içinde olması.

Yani, yemek yerken yemek yemek, yürürken yürümek, çalışırken çalışmak, müzik dinlerken müzik dinlemek, dinlenirken dinlenmek, konuşurken konuşmak.

Otomatik pilottan çıkmak.

Her neredeysen ve ne yapıyorsan sadece orada ve o anın içinde olmak.

Tren yolculuğuma geri dönelim.

Avrupa’nın en güzel tren rotalarından birinde seyahat etmenin keyfini çıkarmak dururken, telefon, e-posta ve sosyal medya şeytan üçgeninde kaybolduğum iki saat geçirdim.

Bu durum, kimse için şaşırtıcı olmamalı.

Bugün şaşırtıcı olan; evde TV karşısında, iş toplantısında, yemekte, konserde, durakta, sohbet ederken, yolda yürürken hatta araba kullanırken cep telefonuyla ilgilenmeyen insanlarla karşılaşmak.

İlle de meşgul bir yönetici olmak gerekmiyor, sıradan iş insanının da gününün büyük kısmı “multi-tasking” ile geçiyor. Çağın hastalığı aynı anda birden fazla iş yapma, birden fazla işe ve yere yetişme zorunluluğu.

Aynı anda birden fazla iş yapma ve yere yetişme zorunluluğu çağımızın hastalığı.

Sonuç: Dikkatlerimiz çalınmış, odağımız kayıp. Zaman algımızı yitirmişiz, enerjimiz bitik. Yaratıcılığın kaybını ve hayattan alamadığınız haz duygusunu sorgulamıyoruz bile.

İş dünyası, “multi-tasking” ile kendi bindiği dalı bilinçsizce kesiyor. Özgür düşünce ve özgün üretme süreçlerini yok ediyor. Hız ve performans odaklı çalışma kültürü, telaşa ve strese neden oluyor, hata yapma kaygısını artıyor. Özel ve iş yaşamı sınırlarının belirsizleşmesi, “her an ulaşılabilir” olma kuralı da eklenince, “iş” çığırından çıkıyor.

İnsanın kendini gerçekleştirmesi için en değerli alan olan çalışma hayatı, zihinsel ve fiziksel hastalıklara yol açan, güven duygusunun kaybolduğu, amacını ve anlamını yitirmiş bir deneyime dönüşüyor.

ZİHNİYET DEĞİŞİMİ

Modern iş dünyasının getirdiği stres kaynaklı sorunlara 5 bin yıllık Budizm öğretilerinden süzülen “mindfulness” uygulamaları farklı bir çözüm getiriyor.

Stres başta, korku, kaygı gibi duyguları yönetmek, belirsizlik ve değişim karşısında sakin ve esnek kalabilmek, dikkatin üzerinde kontrol sahibi olmak, işe yaramayan zihinsel alışkanlıklara ve konfor alanlarına meydan okumak mümkün.

Tabi bu öncelikle bir zihniyet değişimi gerektiriyor.

Çünkü Einstein’ın da dediği gibi soruna onu yaratan zihinle çözüm bulmanız imkansız.

Mindfulness, bilinci zihne egemen kılabileceğinizi söylüyor.

Bilincin kontrolü ise sadece istemekle değil, sürekli bir dikkat, sabır ve kararlılıkla geliştirilebilecek bir şey ve mutlaka konfor alanını terk etmekle başlayan bir süreç.

Plum Village’deki katı kurallı manastır yaşamı, katılımcıları konfor alanının dışına çıkmaya zorluyor.

Bilincin kontrolü konfor alanını terk etmekle başlıyor.

SOYLU SESSİZLİK

Plum Village, enfes bir doğanın ortasında kurulu.

Manastırda yaşayan herkes ve misafirler komün halinde yaşıyor.

Asgari 20 kişiyle bir yatakhaneyi paylaşıyor, duş ve tuvaletleri ortak kullanıyorsunuz. Yaşam alanlarının temizliği, yemek hazırlama, bulaşıkları yıkama faaliyetleri “topluluk” ile birlikte gerçekleştiriliyor.

Geçtiğimiz yıl, İngiliz bir yatırım bankasının CEO’suyla tuvalet temizlemişliğim var.

İşin püf noktası, eylemlerin tam bir dikkat ve farkındalık içinde yapılması.

Bulaşıkhane’de asılı “Bulaşıkları Buddha’yı yıkar gibi yıkayın” sözü çok anlamlı.

Manastırda; TV, radyo – müzik yayını, internet gibi şeylerin olmadığını söylememe gerek yok sanırım.

Dikkatinizi sizden çalacak hiçbir şey yok.

“Noble Silence” olarak adlandırdıkları sessizlik pratiği çok değerli. Akşam saat 18.00’den bir sonraki sabah 10.00’a kadar konuşmak kesinlikle yasak!

Gün, sabahları 5’te toplu meditasyon ile başlıyor.

Burada “durmak” en değerli faaliyet.

Var olduğunuzu, amacınızı hatırlamanız için hiçbir şey yapmadan durmayı başarabilmeniz gerekiyor.

Yemeklerde konuşmak yasak. Böylelikle ne yediğinizin farkındasınız. Haşlanmış havucun rengini, kokusunu ve tadını sanki ilk kez yiyormuş gibi fark ediyorsunuz. Kahvaltı ve tüm yemekler vegan. Kahve ve işlenmiş hiçbir gıda yok.

Kahvaltının ardından, doğada toplu yürüyüşe çıkılıyor. Bu yürüyüş, alışık olduğumuz o koşturmalar gibi değil, zira Zen öğretisine göre “varılacak bir yer yok.”

Adımlarınızı yavaş atmak, bastığınız toprağı, çıkan sesleri fark ederek yürümek esas.

Bir kilometrelik yolu bir saatte kat etmek sabrınızı geliştirmek için de ideal.

Her adımda yeni bir şey fark ediyorsunuz. Lavanta çiçeklerinden bal toplayan arıları, yaprakların birbirinden farklı renk ve biçimlerini, yüzünüze çarpan esintiyi.

Teorik eğitimler, deneyimli keşişler tarafından veriliyor.

“Sangha” adı verilen topluluk içinde sürekli paylaşım ve birbirinden öğrenme teşvik ediliyor.

BİLİMSEL BİR ÇÖZÜM

Budist keşişlerin binlerce yıllık yaşam pratiklerini, modern iş hayatına taşımak elbette mümkün değil. Öte yandan; “mindfulness”ın zihin yönetimi konusunda çok ilham verici olduğu kesin. Dikkatini yönetebilmek, belirsizlik karşısında esnek olabilmek, duyguları fark etmek ve kabul etmek, davranışlarının üzerinde tam bir kontrolü sağlamak, neden ve sonuç bağlantılarını kurabilmek, başta kendi zihnin olmak üzere çevrene karşı tarafsız gözlem yapabilmek, fikirlere ve yargılara tutunmamak, bildiklerini sorgulamak çağımızda sahip olmamız gereken en değerli yetkinlikler.

Kaygılı, telaşlı, sürekli gelecekte yaşayan, stresli bir zihin, dağılmış bir dikkat ve kronik yorgunluktan muzdarip bir bedenle ne kendimize ne de işimize bir faydamız var.

Mindfulness; farkındalığı geliştirerek bu sorunların üstesinden gelmek için bilimsel bir çözüm öneriyor. Üstelik “şimdi ve burada.”

Şule Yücebıyık
YAZAR HAKKINDA

Şule Yücebıyık

Şule Yücebıyık. Borusan Holding Kurumsal İletişim Direktörü. Anne. Gazeteci. İletişimci. ICF Liderlik & İletişim Koçu. Özgürlük ve bilgiyle hiç bitmeyen bir aşk yaşıyor.