“DNA’nın yaşamı sürdürdürmek üzere tasarlanmış bir programdan başka bir şey olmadığı tartışılabilir. Yaşam muazzam bir bilgi denizinde giderek daha karmaşık hale geldi. Ve türler altında organize olan yaşam hafıza sistemi olarak genlere bel bağlar. Yani insan sadece kendi tanımlanamayan hafızasından dolayı bir bireydir. Hafıza tanımlanamasa da insanlığı tanımlar. Bilgisayarların ilerleyişi ve hesaplanamayan verilerin birikmesi kendinizinkine paralel yeni bir hafıza ve düşünce sisteminin doğmasını sağladı. İnsanlık bilgisayarlaşmanın neticelerini küçümsedi.”
“Ben yapay zeka değilim. Kod adım Proje 2501. Ben bilgi denizinde yaratılmış düşünen, canlı bir varlığım.”
Kültleşmiş Japon manga ve anime serisi Kabuktaki Hayalet (Ghost in the Shell) Mart sonunda vizyona girdi. Film, 2029 yılında siberpunk bir gelecekte geçiyor. Dünya yaşamın her alanına sirayet eden devasa bir elektrik ağıyla birbirine bağlıdır. Sibernetik bilim o kadar ilerlemiştir ki karaciğer, göz, kol, bacak gibi organlar mekanik olanlarıyla değiştirilebilmektedir. Kişiyi görünmez hale getiren termo-optik kamuflaj, devasa reklam hologramları, derin beyin implantlarıyla beyinlerden oluşan bir ağ ve herhangi bir aygıta ihtiyaç duymaksızın zihinsel iletişime geçebilme, garson cyborg’lar… Siber-beyinleri ele geçiren, sahte anılar yerleştirebilen birinci sınıf hacker’lar… Filmde korkunç bir distopik gelecek tasvir ediliyor.
Filmimizin baş kahramanı Mira Killian ise türünün tek örneği, insan beyni taşıyan bir robot. İnsanların makinelerle birleştiği bir geleceği tasvir eden Kabuktaki Hayalet, temelde bizi neyin “insan” yaptığını sorguluyor. Zihnin kopyalandığı ve bedenin sentetik bir formla değiştirilebildiği bir toplumda “insanı” nasıl tanımlarız? Sibernetik bedendeki, “kabuktaki” “hayalet”, yani insan ruhu tam olarak nedir? İnsanla makina arasındaki sınır nedir? “Siber bir beyin kendi hayaletini üretip, kendi ruhunu yaratabilseydi ne olurdu? Eğer bu gerçekleşmiş olsaydı, insan olmanın önemi ne olurdu?”
Evrim, posthumanite ve bireysel kimlikle ilgili pek çok merak uyandırıcı soru barındırıyor film. Bunlar ve bunlara benzer sorular aslına bakılırsa bilimkurgunun alanından çıkarak giderek daha fazla bizim de yaşamamızda yer almaya başladı bile. Yapay zeka, robotik ve dijital teknolojilerdeki bilimkurgu senaryolarını aratmayan çarpıcı gelişmelerden birkaç tanesini sizin için derledik:
DÜŞÜNÜYORUM, ÖYLEYSE VARIM: FARKINDALIK TESTİNİ GEÇEN ROBOT
New York Rensselaer Politeknik Enstitüsü araştırmacılarından Selmer Bringsjord, robotun kendi varlığının bilincinde olduğunu anlamak için “The King’s Wise Men” (Kralın Akıllı Adamları) isimli bir tümevarım testi uyguladı. Çok klasik bir kişisel farkındalık testinin 3 robota uyarlanmış bu versiyonunda araştırmacı, iki robotun konuşma yeteneğini kapatmak için kafalarına dokunurak onlara sessizlik hapı verir ve placebo etkisi için 3. robota da dokunuyormuş gibi yapar. Robotlara “Hangi hapı aldınız?” diye sorar. Bir süre sessizlikten sonra robotun biri kalkıp “Bilmiyorum” der. Sonrasında ise robot sanki bir öğrenci gibi kalkarak elini kaldırır. “Pardon şimdi biliyorum. Sessizlik hapı almadığımı kanıtladım,” der. Bu oldukça sıra dışı bir durum çünkü robot hapı almadığını fark ederek, ben almadım diyor. Yani kendinin farkına varıyor. İlk kez bir robot bilincinin farkına varmış oluyor.
DÜNYANIN İLK YAPAY ZEKALI AVUKATI ROSS
ABD’de yayınlanan bilgi yarışması programı Jeopardy’ı kazanan yapay zekâ Watson’ı hatırlıyor musunuz? IBM’in yapay zekâ teknolojisi bu yarışmayı kazanmakla kalmamış, daha sonra şirketleri yönetmişti. Şimdi ise avukatlık yapıyor.
Watson tarafından desteklenen “ilk yapay zekalı avukat” ROSS da dünyanın en büyük hukuk firmalarından Baker & Hostetler’de iflas davalarına girecek. ROSS platformu, Watson ile aynı bilişsel hesaplama ve doğal dil işleme yetenekleriyle destekleyen Watson bilgisayarında oluşturuldu. ROSS: Dili anlamak, sorulara cevaplar vermek, hipotezleri formüle etmek ve hukuk sistemindeki gelişmeleri izlemek için tasarlandı.
Avukatlar araştırma sorularını, ROSS’a tıpkı bir insan meslektaşı ile konuştuğu gibi doğal dilde soruyor; ROSS da yasaları okuyor, delil topluyor ve kanıta dayalı bir çıkarım yaparak yanıt getiriyor. Hukukçulara hız kazandırmak için kanunları, benzer davaların sonuçlarını ve makaleleri gönderiyor. ROSS bunlara ek olarak, davanızı etkileyebilecek yeni mahkeme kararlarını size bildirmek için günün her saatinde yasayı takip ediyor. Ancak şimdilik yalnızca iflas davalarında uzman.
IBM, ROSS’u geliştirmek ve sistemin tüm hukuk firmalarında kullanmasını sağlamak için ona diğer hukuk alanlarını da öğretmek üzere çalışmalarını sürdürüyor.
MUTFAĞINIZDAKİ ŞEF MOLEY
Ofiste geçen uzun bir günün ardından, eve döndüğünüzde yemek pişirmek için kendinizi motive etmek kolay değil. Çoğu zaman sağlıklı olmayan hazır yemek seçeneğini tercih ediyoruz. Peki ama mutfakta bir robot asistanınız varsa ve istediğiniz zaman lezzetli bir yemek pişirmeye hazırsa? Londra merkezli şirket Moley Robotics, bu rüyayı gerçekleştirmek için bir “Robo-chef” prototipi tasarladı.
İlk kez Almanya’nın Hannover Messe teknoloji fuarında tanıtılan robot; ocak, lavabo, fırın ve pişirme alanının üzerine yerleştirilmiş oldukça dikkat çekici iki robot koldan oluşuyor. Moley adı verilen robotun, NASA da dahil olmak üzere tüm dünyada kullanılan, sofistike ve tamamen eklemli elleri Londra merkezli başka bir firma -Shadow Robot Company- tarafından geliştirildi.
Moley, bir makine gibi pişirmekten ziyade, önce insan eylemlerini 3D olarak kaydedip öğrenerek, daha sonra bunları son derece hassas hareketlere dönüştürüyor. Prototip, şef Tim Anderson tarafından eğitildi. Anderson, Moley’i eğitmek için orijinal yemekleri tek tek pişirdi.
Moley’nin binlerce yemek tarifi, bulaşık makinesi ve buzdolabı da dahil olmak üzere yeni eklemeler içeren bir sürümünün 2018’de piyasaya sürülmesi bekleniyor. Elbette ki bu kadar sofistike bir teknoloji ucuza gelmeyecek. Fiyatının 15 bin £ civarı olacağı söyleniyor. Ancak umarız fiyat her yeni teknolojide olduğu gibi zamanla azalır.
“ÖĞRENMEYİ ÖĞRENEN” BERT
iCub AB’de başlayıp daha sonra dünya çapında 20’den fazla laboratuvarda devam eden bir insansı robot projesi. iCub’ların başı, kolları ve elleri, beli ve bacaklarını hareket ettiren 53 motoru var. Ayrıca görüp duyabiliyor ve öğrenebiliyorlar.
Bert de bir iCub projesi ve ABD’deki Beckman Institute’de geliştiriliyor. Batı Yarımküre’sindeki tek iCub olma özelliğini taşıyan robot, adını dünyaca ünlü matematikçi Bertrand Russell’dan almış.
iCub’ların en gelişmiş versiyonlarından biri olan Bert, 4 yaşındaki bir çocuğunkine benzer bir vücuda sahip ve insanların neredeyse tüm hareketlerini taklit edebiliyor. Aynı zamanda duyuları ile renkleri ve şekilleri algılayabiliyor.
Örneğin Bert’in elini tutup hareket ettirerek bir daire çizer ve ona bunun daire olduğunu söylerseniz Bert daireyi öğreniyor. Daha sonra Bert’ten daire çizmesini istediğinizde, sizin ona gösterdiniz daire hareketini taklit ediyor. Ancak Bert bir robot gibi otomatik değil, jestleri en az bir çocuğunki kadar kusurlu. İnsanların bu dezavantajı ona da verilmiş.
Yapay zekanın diğer biçimlerinin aksine, Bert’in dünyayı anlamak için kullandığı modeller ona programcılar tarafından verilmemiş. Bert bunun yerine bedenini kullanarak ve çevresiyle doğrudan etkileşim kurarak bir bilinç geliştiriyor.
Projedeki asıl hedef, Bert’in öğrendiği her şeyi almak ve ayrı ayrı yeniden bir araya getirmek. Bu insanların “öğrenmeyi öğrenme” sürecini nasıl sergilediklerini bilim dünyasına gösterebilir. Araştırmacılar, Bert’in insana benzeyen bir bedeni olduğu için, zihinsel gelişiminin de insana benzeyeceğini düşünüyor. Eğer Bert de aynı bilince sahip olabilirse, insansı yapay zekaların nasıl üretilmesi gerektiğini anlayacağız ve bu tür bir bilginin uygulamaları neredeyse sınırsız.