14-15 yaşımdan beridir takım sporlarının ve bireysel sporların hep içinde oldum. Voleybol, spor hayatımın merkezinde iken, hobi olarak da koşu, basketbol ve squash branşlarında da çabalarım hep oldu. Tabi çok çalışsanız da boy, kas yapısı, yetenek vs. bir yere kadar ilerlemenize müsade ediyor. Ben de bir kısmımız gibi bu engele takıldım. Erken yaşta yoğun iş hayatına atılınca da profesyonel kariyer olarak voleybolda ilerleyemedim fakat spor “en büyük hobim” olarak yanıma kâr kaldı. Son 30 yıldır haftada 4-5 günün altında aktif spor yapmadığım çok az dönem olmuştur.
15-20 yaşlarımda voleybolda limitleri zorluyor; muhteşem “Eye of the Tiger”, “Billy Jean” ve “Beat It” şarkılarından aldığım güçlü motivasyonla herkesin 100 tekrar yaptığı hareketleri, ben 150-200 kez yaptığımı çok iyi hatırlıyorum. Kim ne yapıyorsa onun en az yüzde 50 fazlasını yapmaya azami çaba harcıyordum. Doğal yetenekliler ile aradaki farkı ancak bu şekilde kapatıp öne geçebilirdim çünkü.
Bu özelliğim iş hayatında da müthiş işe yaradı. Mesela zor bir iş üzerinde çalışırken, zorlandığım için bıraktığım hiç olmadı. Her zaman “dünyada bir kişi bile yapabiliyorsa ben niçin yapamayayım” şeklinde düşündüm. Tabi “kimsenin yapamadığını yaparak, fark yaratmak” da asıl itici gayem oldu hep. Keskin bir zekaya sahip olduğumu hiç düşünmemekle beraber, kimsenin yapamadığını yapmanın da mümkün olabildiğini gördüm. Bunun en etkili yolu da konuya odaklanmak, araştırmak, düşünmek ve bunu hiç yorulmadan, dinlenmeden, çok ama çok çalışarak ve hiç vazgeçmemekle olabildiğini gördüm. Dolayısıyla spor yaparken edindiğim, belki biraz da doğamdan gelen özelliklerim sayesinde, iş hayatımda hep daha fazlasını yapma fırsatı buldum.
Spor yaparken edindiğim özellikler sayesinde, iş hayatında hep daha fazlasını yapma fırsatım oldu.
Hem spor, hem de iş hayatımda çok çalışmanın ve yeni şeyler denemenin, hem rakiplerimin hem de takım arkadaşlarımın saygısını kazanmak gibi ek bir faydası da oldu ayrıca. Rekabet doğal olarak tatsızdır, insanı zorlar; ancak değerlendirebileni başarıya ulaştırır. Rekabette saygı görmek ise zordur fakat muazzam bir histir.
Spor yapmanın faydaları tartışılmaz. Hele bir de takım sporu yapma şansınız varsa, bence iş hayatına bir adım önde başlarsınız. İş hayatı ile takım sporları arasındaki bağlantıyı ben şöyle görüyorum:
Ne iş hayatında, ne de takım sporlarında takım arkadaşlarınızı siz belirleyemezsiniz, takımı yöneticiler belirler. Okul hayatı veya özel hayatta ise arkadaş çevrenizi siz belirlersiniz, iyi anlaştığınız kişilerle vakit geçirirsiniz. Gençliğinde takım sporu yapmış kişiler hiç beğenmese bile paylaşmayı, anlaşmayı mecburen içselleştirir. Bu da iş hayatına başladığında doğal bir avantaj olarak sabırla hayata tutunmasını, odaklanmasını sağlar. Ben bunun faydasını hep gördüm: Ortak paydada buluşma çabam, birbirine hiç benzemeyen kişilerle bir takım olarak çalışabilmemi sağladı, güçlü takımlar kurdum ve içerisinde bulunduğum takımın güçlenmesi için büyük çaba sarf ettim.
Sporun diğer bir faydası ise tabii ki “zinde” kalmak oldu. İstisnalar hariç ve tatiller dahil sabahları 06:00’dan sonra kalktığımı pek bilmem. Herkesin uyuduğu bu vakitler, rahatlıkla spor yaptığım ve en yoğun fikir ürettiğim zamanlar oldu. Günümüzde iş hayatının yoğun temposu, maalesef gün içinde yaratıcı olmanıza imkan tanımıyor.
Tabi bu kadar spor spor diyorum ama bir yandan da yakınlarım iyi bilir, yemek yemeyi çok severim ve çok yerim. Daha doğrusu “yerdim”, anlatacağım…
Eğer kalorisi yüksek beslenirseniz kilolu olmak kaçınılmazdır, ne kadar spor yapsanız da kalori ile yarışamazsınız. 30 saniyede mideye inen 2-3 dilim ekmek veya 1 parça baklavanın verdiği kaloriyi harcamak için yarım saat tempolu koşmak gerekir. Çoğumuzun beslendiği şekilde normal kalabilmemiz için maraton koşucusu kadar antrenman yapmamız gerekir. Ben de sporseven ama kilolu bir bünye olarak bu tuzağa düştüm hayatımda birçok kez. Boyum 1,84 iken 100 kiloya kadar çıktım. Ancak ciddi bir kararlılıkla 4 Mayıs 2016 itibarı ile sıkı bir diyete başladım ve haftada 7 gün sporun da desteği ile “35 günde 10 kilo, 45 günde de 13 kilo” vererek kendimde ciddi bir fark yarattım. Zaten herhangi bir şeyi normal yoldan yapabilirsem gerçekten şaşıracağım. Bunu yaparken en büyük desteği, sporu hiç bırakmadığım için biraz alt katmanlarda unutulmuş kaslarımdan aldım. Neticede kas daha çok kalori tüketiyor yaşamak için.
35 günde 10 kilo, 45 günde de 13 kilo verdim.
Kıssadan hisse: Düzenli sporun hele takım sporlarının katkısı tartışılmaz. Düzenli spor yapmayan tüm Borusanlı dostlarımı, ne kadar az yoğunlukta olursa olsun, aktif ve düzenli spor yapmaya bir fırsat vermeye davet ediyorum. Çocuklarımızın da takım sporlarına teşvik edilmesi onların gelecekte tahmin edemeyeceğiniz doğal avantajlara sahip olmasına sebep olacak. Sporla kalın!