Bakmak İle Görmek Arasındaki İnce Çizgi

1421

Görsel materyaller bazen yazıdan veya konuşmadan çok daha etkili olabiliyor. Yakın zamanda Nilüfer Demir’in “Aylan Bebek” fotoğrafıyla biz de buna tanık olduk. Ne alt alta yazılan rakamlar, ne sarf edilen sözler,  “Aylan Bebek” fotoğrafı kadar bizi derinden etkilememişti. Ya da Kevin Carter’ın aç bir Afrikalı bebeğin arkasında duran akbabayı fotoğrafladıgı o anı ele alalım, bizi nasıl da derinden hüzünlendirmişti. Annelerimiz bize tabağımızda yemek bıraktığımızda “Afrika’daki çocukları düşün, onlar bunu bulamıyor” dediğinde bu fotoğraf aklımıza kimbilir kaç kez gelmiştir.

Ne alt alta yazılan rakamlar, ne sarf edilen sözler, “Aylan Bebek” fotoğrafı kadar bizi derinden etkilememişti.

Ben fotoğraf sanatına yukarıdaki gibi bir bakış açısıyla başlamadım. Canon marka bas çek bir fotoğraf makinem vardı. Zaman geçirmek adına arkadaşlarla buluşur, gözüme hoş gelen yerleri çeker zaman geçirirdim. Bu buluşmalar daha sonra arkadaşların, herhalde elimdeki fotoğraf makinesine acıyıp, yanlarında getirdikleri yedek profesyonel makinalarını bana vermesiyle gelişmeye başladı. Giderek etrafıma bakmak yerine, çekeceğim yerde ilginç bir şey görmeye, fark yaratan fotoğraflar çekmeye çalıştım. Fotoğraf çekmekten epey hoşlanmaya başlamıştım ki ayağıma gelen bir fırsatla, kulaktan kulağa, arkadaşlardan öğrendiğim bilgiler yerine, Borusan Fotoğraf Kulübü’nün üyelerine sunmuş olduğu olanak sayesinde temel fotoğrafçılık eğitimine katıldım ve fotoğraf çekmenin kurallarını öğrendim.

Fotoğraf çekimi her uğraşta olduğu gibi hiçbir zaman, tamam ben oldum, öğrendim bu işi diyebileceğiniz bir sanat dalı değil. Öğrenme süreci bitmiyor, her defasında yeni bir şey öğreniyorsunuz ve bu sürekli devam gösteriyor. Her çektiğim fotoğraf karesi ile “daha iyisini nasıl yapabilirim” düşüncesiyle bilgisayarımda fotoğrafları inceliyor, sorguluyor, bir sonraki çekime hazırlanıyorum.

Ben çektiğim fotoğraflarda hep bir insan objesini kadrajıma koyarak, onun ifadesini, hareketlerini, bakışını yakalamayı daha çekici buldum. Nilüfer Demir nasıl haber fotoğrafçılığına, Kevin Carter nasıl belgesel fotoğrafçılığına ilgi duyduysa, ben de Yousuf Karsh’ın portre fotoğraflarını, Helmut Newton’ın kavramsal sanat fotoğraflarını, Ara Güler’in İstanbul’unu görünce büyülendim. İnsanı, doğayı, gözlerin içinde o ışığı birleştirmeleri, insandaki o “an”ı yakalamaları beni de bu yönde çalışmaya sevk etti. İki tane paraflash satın aldım ve evimin bodrum katını yenileyerek kendi fotoğraf stüdyomu yaptım. Amatör bir ruhla, sanatı, insanla birleştirmeye ve kendimce bir şeyler çıkarmaya başladım. Ardından da bir site açtım ve oradan fotoğraflarımı paylaşmaya başladım. İncelemek isterseniz web sayfam, http://www.visualartistanbul.com

Ben çektiğim fotoğraflarda hep bir insan objesini kadrajıma koyarak, onun ifadesini, hareketlerini, bakışını yakalamayı daha çekici buldum.

Aynı fotoğrafı birkaç farklı kişi çekebilir ancak baktığımızda her bir fotoğrafçının başka birşeyi gördüğünü ve ifade edebildiğini görme şansı yakalayabiliriz. Bu yüzden fotoğraf kişiye özgü, anlatım ve ifade etme biçimidir diye düşünüyorum.

Fotoğraf, kişiye özgü, anlatım ve ifade etme biçimidir.

Yazımı Mevlana’nın bir sözü ile bitirerek, size bol ışıklı günler diliyorum, “Gözün bir an içinde gördüğünü, dil yıllarca söylese anlatamaz; kulak, anlayışın bir anda gördüğünü, anladığını yıllarca dinlese bitiremez.”

Fotoğraflar: Engin Dadalı

Engin Dadalı
YAZAR HAKKINDA

Engin Dadalı

Engin Dadalı, Borusan Mannesmann’da Teknoloji İş Geliştirme Birim Yöneticisidir. Merceğinde insana dokunan, kadrajında en iyi anı kovalayan teknolojiye olan tutkusu ile ona hayal gücünü katarak hayata dokunan ve iz bırakan bir sanatseverdir.