E-postalarımı tararken rastladım yukarıdaki soruya. “Sahi nerede ve neden kesişir?” diye düşünürken, Holding Kurumsal İletişim Bölümü’nün “Yaşam Burada” diyerek gönüllülük projelerinde yer alan arkadaşlarımızı Şirince’deki Nesin Matematik Köyü’ne davet ettiğini gördüm. Davet çok cazipti elbette ama beni asıl cezbeden, bu ziyareti kaleme alacak bir de blogger aramalarıydı. “Yaşam oradaysa ve birinin yazması bekleniyorsa neden ben olmayayım?” diyerek aşağıdaki sözcükleri ekledim katılım talebime:
Matematiğin evrenin dili olduğuna ama bizlere yanlış öğretildiğine inanıyorum. Matematiğin gerçek dilini bilenler, neden bazı şeylerin kendilerine daha estetik geldiğini, yamuk gibi görünen binaların nasıl da ayakta durabildiğini ve buna benzer pek çok “sırrı” anlar. Hatta evrenin başlangıç anını kağıt üzerinde uzayıp giden formüllerle çözmeye çalışacak kadar cesur olurlar…
Ve bu sözcükler, muhteşem bir hafta sonunu deneyimlememe vesile oldu. Bir hafta sonuna neler sığarmış meğer!
MATEMATİK KÖYÜ’NDE BİR GÜN
İlk günümüzde Aralık ayında olmamıza rağmen günümüzü de içimizi de aydınlatan güneş eşlik etti bize. İlk durağımızda bereketli bir köy kahvaltısı ve yanında içimizi ısıtan bir sobanın çıtırtısı eşliğinde sohbetler ettik. Hiç tanımadığım biriyle yan yana ekmeğimize reçel sürerken, on dakika sonra bilim, sanat, varoluş üzerine sohbet etmeye başladık ve ikimiz de bu durumu yadırgamadık ne hikmetse.
Matematiğin köyünü kurmayı hayal edebilmiş ve bunu gerçekleştirmiş değerli bir bilim insanına misafir olduk, kurduğu samimi dünyasında kendimizi evimizde gibi hissettik. Köyün sokaklarında gezdik, taş evlerinde uykuya daldık, kütüphanesinde bir mabetteymişcesine huzuru yaşadık.
Yüklerimizi doğanın şifalı göğsüne bıraktık, zeytinin bereketini yüklendik.
Hep birlikte zeytin toplamaya gittik sonra; hevesle, özlemle, çocuksu bir neşeyle toprağa, ağaca ve zeytine dokunduk. Üstümüz başımız kirlenir demeden, yüklerimizi doğanın şifalı göğsüne bıraktık, zeytinin bereketini yüklendik onun yerine.
Upuzun bir masada buluştuk akşam, hani pek çoğumuzun sadece reklamlarda, filmlerde gördüğümüz türden bir masada. Şükranla yenip içilen, dostça sohbetlerin yapıldığı, neşeli kahkahaların atıldığı saatler ekledik anılarımıza. Yemekten sonra şarkılar, türküler söyledik, içinde gerçek duygular olanlardan. Daha önce konuşurken fark etmedik belki, ama ne güzel sesler, ne güzel duygular saklarmış bağrında bazı arkadaşlarımız. Gönülen gönüle ne köprüler kurulurmuş ezgiler sayesinde.
O gece yorgun ama yarına uyanmaya hevesli, odalarımıza çekildik.
Sıralara oturmak, kara tahta-tebeşir ikilisini yeniden görmek hepimize iyi geldi.
Ertesi sabah yağmur aldı nöbeti. Kalem, defterlerimizi alıp yağmurun altında Ali Nesin’in dersine koştuk. Sıralara oturmak, kara tahta-tebeşir ikilisini yeniden görmek, bir matematik sorusunun peşine düşüp gayretli gayretli çözmeye çalışmak hepimize iyi geldi.
Bir önceki gün topladığımız zeytinlerin adım adım zeytin yağına dönüşme yolculuğunu izledik sonra. Soframız tat, bedenimize şifa veren zeytin yağının ardındaki emeği gördük.
ŞİRİNCE VE EFES
Şirince’nin sokaklarında, çarşısında dolandık. Neler aldık neler: Süt reçelleri, taze baharatlar, damla sakızı, kantaron yağı, nar ekşisi, meyve şarapları… Yorulunca köyün meydanında kahvelerimizi yudumladık. Kumda ağır ağır pişen kahvelerimiz gibi, acelesiz izledik akan kalabalığı. Şirince’nin öyküsünü dinledik bilenlerden.
Selçuk Efes Arkeoloji Müzesi’ni pek çoğumuz bilmiyor.
Selçuk Efes Arkeoloji Müzesi’ni gezerken, Efes Antik Kenti’nin kalıntıları arasında bir zaman yolculuğu yaptık. Genelde herkes Efes Antik Kenti’ni bilir, ama Selçuk Efes Arkeoloji Müzesi’ni pek çoğumuzun daha önce duymadığını farkettik. Efes Artemis heykeli, yunuslu Eros, tavşanlı Eros, Eros başı, Priapos heykeli, mermer Artemis heykeli, Mısırlı rahip heykeli, İsis heykeli, çeşitli mitolojik tanrı heykelleri ve Sokrates başı gibi eserlerin bulunduğu müzede mitolojinin renkli dünyasına, antik hikayelere, efsanelere dalıp gittik.
Her bir anı tek tek anlatmalı belki de ama kendi adıma asıl yanıma kalanlar, yaşadığım farkındalıklar ve hatırladıklarım oldu.
BANA KALANLAR
Matematik Köyü’nün havasından suyundan mıdır nedir, zihnim açıldı. Zamanın göreceliğini daha iyi anladım mesela: Bir hafta sonu nasıl da uzun olabilirmiş, oysa sıradan bir hafta sonu çabucak geçiveren iki günden ibarettir, rutine teslim olursan. “Paralel evrenler olabilir mi gerçekten?” diye sordum, çünkü emek emek, el birliğiyle inşa edilmiş bir köyde çayımı yudumlayıp kitabımı okurken, belki de paralel evrende, hava yağmurlu diye gittiğim bir alışveriş merkezinde amaçsızca tüketerek dolanıyordum.
Yanan odunun kokusunu içine çekmek, güzel bir müzik eşliğinde kitap okumak en üretken eylemlerden biri.
Ben bu hafta sonu sadece bir gezi yapmadım, unuttuklarımı hatırladım, özlediklerimi yaşadım. Borusan Grubu’nun farklı şirketlerinden gelen, farklı işlerde ama aynı amaç uğruna çalışan arkadaşlarımın hikayelerini ve hayallerini dinledim. Hepsinin içindeki dünyaya faydalı olma isteği umudu hatırlattı bana. Kediler sevdim, köpeklerin başını okşadım, toprağa dokundum; doğayla ve diğer canlılarla bütünlüğümüzü anımsadım. Yanan odunun kokusunu içime çekerken, güzel bir müzik eşliğinde kitap okumanın, hayattan çalınmış tembelce bir an değil, en üretken eylemlerden biri olduğunu hissettim bir kez daha. Yakınlığın yan yana olmak değil, aynı değerlere sahip olmak ve bu değerlere sahip çıkmak olduğunu anladım.