Günlerden Çarşamba. Okulun yeni açılmasının verdiği heyecanla çantamı gerekli gereksiz tüm araç gereçlerle doldurmuş, resim çantamı da eksiksiz bir şekilde yerleştirdikten sonra okula doğru yola çıkmıştım. 8. sınıf olmanın verdiği sorumluluk cümlelerinden sıkılmış, resim yapabilmek için Görsel Sanatlar dersinin başlamasını bekliyordum. Teneffüs zilinin çalmasıyla Görsel Sanatlar sınıfına doğru yola koyuldum. İçeriye girmeden kapıda koskocaman harflerle “HGM” yazısını gördüm.
Kapıyı açtım ve bir an tavana odaklandım. Tavanda boyanmış maskeler, resimler, roket maketleri… Hafifçe kafamı aşağıya indirdim ve duvarlarda “Kamil ve Luna’nın Seyir Defteri” yazan afişleri gördüm. Sonra seslere odaklandım, arkada bir hikaye ama ne hikayesi bilmiyorum. Arkadaşlarıma bakıyorum. Herkes işlerine odaklanmış, akıllı tahtadan ise Kamil ve Luna isimleri duyuluyor. İçimden “Acaba yanlış sınıfta mıyım?” diye geçirirken öğretmenimizin de gelmesiyle U şeklinde yerleştirilmiş sıralarımıza yerleştik. Tüm malzemelerimi eksiksizce masama dizmiş, verilecek olan konuyu bekliyordum. Emre öğretmen nüfus bilgilerimi sorgulamadı. Sanki daha önceden tanışmışız gibi davranıyordu. “Çocuklar merak ettiğiniz 10 soruyu yazın” dedi. İlk kez benden böyle bir şey istenmişti.
Merak ettiğiniz 10 soruyu yazın! İlk kez benden böyle bir şey istendi.
YAPABİLİRİM DEMEYİ HAYAL GÜCÜ MERKEZİ’NDE
Emre hoca, “Gezegenler isimlerini nereden alırlar? Bunu kim sordu çocuklar?” dedi. Gülümseyerek elimi kaldırdım. “Harika bir soru,” dedi. Sorumun cevabını güzel bir anlatımla Emre hocadan dinledim. Yalnız bu işte bir gariplik vardı. Ders Görsel Sanatlar ve konumuz merak. Cidden çok şaşırmıştım. Ardından bir haftalık gözlemlerimle HGM’yi araştırdım. Meğerse açılımı HAYAL GÜCÜ MERKEZİ’ymiş. “Kamil ve Luna’nın Seyir Defteri” de bir hikayeymiş ve çocuklar da bu hikayeyi çok sevmiş.
Emre hocaya yazmayı çok sevdiğimi söyleyerek, Hayal Gücü Merkezi’nde bir proje yapmak istediğimi söyledim. Kendisi “Birkaç arkadaşınla çember yapıp bir proje bulabilirsiniz” dedi. Çemberimizi oluşturduk, “yapabilirim” diyerek projemizi kararlaştırdık. Ansiklopedi yapacaktık! Bu süreçte çok fazla yazı biriktirmeye başladım. Arkadaşlarım bir zaman sonra TEOG adı verilen liseye geçiş sınavının yaklaştığını belirterek, projeden çekilmek istediler. Projeyi artık kendim devam ettiriyordum. Ayrıca kitap da yazmaya başladım.
Daha önce deneyimlediğim bu yapabilirim duygusunu, Hayal Gücü Merkezi’nin ilham verici atmosferi ve aldığım geri bildirimler sayesinde daha da çoğalttım. Polisiye, Kişisel Gelişim, Denemeler, Makaleler, Kılavuzlar, Çocuk kitapları, Roman tarzı kitaplarım oldu. Bunları sıkıldıkça ve aklıma yeni bir fikir geldikçe “Şu da olsa fena olmazdı!” diyerek oluşturdum. Kendi seyir defterimi yazmaya başladım. Yazılım bilgisine dayalı kılavuzlar oluşturdum, öğrencilere Arduino kılavuzu yapıyordum. Ardından 3D tasarım aşamalarını ve buna yardımcı olacak programları anlattığım kitapçıklar bastırıyor, bunları Hayal Gücü Merkezi’ndeki ilgili çocuklara dağıtıp bilgi edinmelerini sağlıyordum. Kamil ve Luna için gazeteler, broşürler hazırlıyor, Hayal Gücü Merkezi’nde iş yapan çocukları motive ediyordum. Yazılar birikti de birikti… Derken bir yılın sonunda baktım ki 36 farklı alanda 256 bilgisayar belgesi olmuş.
Aklıma yeni bir fikir geldikçe yazdım.
AKILLI SAKSI ÇÜNKÜ ANNEMİN ÇİÇEKLERİ SUSUZ KALMASIN
Bu arada TEOG’a da girdim ve güzel bir puanla Fahrettin Anadolu Lisesi’ne yerleştim. Yaz tatilimde de hiç durmadım, yine kitaplarımı yazıp, Arduino ile ilgilenmeyi sürdürdüm. Hayal Gücü Merkezi’ni de özlüyordum. Bir Çarşamba pazarı dönüşü annem çiçek almış, onları evde kendi çabalarıyla besliyordu. Ben de keşke bir saksı olsa da bu bakımı daha kolaylaştırsa diyerek boş bir defter alıp çizmeye başladım kafamdaki saksı modelini. Anneme gösterdim ve çok beğendi. Arduino ile bunun mümkün olabileceğini de biliyordum, sadece donanım eksiklerim fazlaydı.
Ardından bunun gibi “keşke!” ve “neden olmasın?” diye düşündüğüm icat fikirlerimi biriktirdim ve bir defter haline geldiler. Birinci defterimi bitirip ikinci defterime başladım. Belediye başkanlarıyla konuşup projelerimin olduğunu söyledim. Bir geri dönüş alamadım ama hiç pes etmedim. Lise benim için çok çekingen bir dönemdi, derslerin zor olduğu ağızdan ağıza konuşuluyordu. Sayısal derslerimi incelediğim zaman Hayal Gücü Merkezi’nde sorduğum sorular ve araştırmalarım aklıma geldi. Hayal Gücü Merkezi’nin derslerime de yansıdığını görünce çok duygulandım. İlk iş Emre hocayı arayıp konuştum.
Keşke! ve Neden olmasın? diye düşündüğüm icat fikirlerimi biriktirdim. Bir defter oldu.
MERAK OLMAZSA OLMAZ
Artık Hayal Gücü Merkezi’nin renkli atmosferi içerisinde olmadığım için biraz eksiklik hissediyordum. Ama aslında “yapabilirimlerimin” bulunduğum her ortama renk kattığını fark ettim. Mesela fizik dersini çok seviyordum ama modern fiziği ve teorik formüllerle ilgilenmeyi daha cazip buluyordum. Fiziğe ne kadar aşık olsam da fizik notlarım bana aksini gösteriyordu. Öğretmenim sürekli, “Sevdiğin konulara önem veriyorsun ama bunlar da gerekli deyip buna bir son vermemi bekliyordu.”
Dinlemeye çalışsam da uygulayamadım. Çünkü bana göre merak en büyük öğrenme içgüdüsü. Bunu bırakamazdım. Okulun TÜBİTAK aktivitelerini duyar duymaz, başvurumu yaptım. Verdiğim 9 projenin sadece 5’i kabul olmuştu. Buna üzülmüştüm. Teorik konuları açıklamama bir türlü izin verilmiyordu. Ben de kendi teori defterimi oluşturdum ve fizikle ilgili olan meraklarımı da yazarak içimdeki o fizik aşkını defterime aktarmaya başladım. TÜBİTAK’ta projelerim ilgi görmesiyle beraber akıllı saksımı da yapmıştım. İskeletini de Hayal Gücü Merkezi’nde 3D yazıcı ekibi olan Turbo Maker yardımıyla tamamladım. Ardından yine teorilerime döndüm. Hayal Gücü Merkez’inde sakin bir günde Emre hocamızdan Bilim Virüsü’nü duydum.
Bana göre merak en büyük öğrenme içgüdüsü.
Hem eğitim programı hemde katılımcı gençlerin mutlu olduklarını belli eden yüz ifadelerine baktığımda ilgimi çekmişti. İlk kampa yetişemediğim için biraz üzülsem de umudumu kaybetmedim. Hatta etkinliklerini takip ederken bir çekiliş hediyesi olan “Geleceği Keşfedenler” kitabını bile kazandım. İnanılmaz mutluydum. Ardından düzenledikleri Bienal gezisi sayesinde kurucularla tanıştım ve heyecanla yeni eğitim döneminin başlamasını bekledim. İkinci kamp duyurusu gelir gelmez başvurumu yaptım. Kabul aldığımı öğrendiğimde, müthiş sevindim. Emre hocamı arayıp haber verdim. Kendisi de bu etkinlikte yer alacağından bahsetti; ben daha da çok heyecanlandım. Harika eğitimcilerle, geleceğe ümit olabilecek gençlerle tanıştım. Burada ekip olmayı öğrendim. Benim için inanılmaz bir deneyimdi.
EMİN ÇAPA’YLA BİLİM VİRÜSÜ’NDE TANIŞTIM!
Emin Çapa ile tanışma hikayem Bilim Virüsü’ne dayanıyor. Emin Bey’in konuşmalarına hayrandım, onunla tanışmak benim hayallerimden biriydi. Hatta Hayal Gücü Merkez’inde TEDx konuşmalarını izleyip notlar alıyordum. Borusan, Atatürk’ün “Bütün ümidim gençliktedir” sözünden hareketle bir 10 Kasım anma töreni yapıyordu. Biz de Bilim Virüsü öğrencileri olarak Emre Çapa’yla sahneye çıkmak üzere davet edildik!
Perili Köşk’te Emin Çapa’yla ön buluşmamız ve o samimi dakikalar cidden bana ilham katmıştı. 10 Kasım töreninde de harika insanlarla tanıştım. Bunlar benim için çok önemliydi!
Gençlik var olduğu sürece ümidin de var olacağını anladım. Hayal Gücü Merkez’inde bir diğer sorduğum soru “İLK DEFA ANLAŞILDIĞIMI HİSSEDİYORUM. BUNLARI NEDEN SORUYORUZ?” olmuştu. Her bir insan beni anlaşılabilir kılıyordu.
Gençlik var olduğu sürece ümidin de var olacağını anladım.
YAZIMIN ANA FİKRİ BU BÖLÜMDE
Peki bu kadar yapabilirime sahip olduğumu keşfetmek bana neler öğretti? Öncelikle çok yönlü düşünmeyi, kendimi daha iyi ifade edebilmeyi ve başaramam diye bir şeyin olmadığını! Her zaman daha iyisini yapabileceğimi! Anlaşılmanın ne kadar önemli olduğunu! İlhamların hiç tükenmediğini! Hayallere güvenmeyi ve meraka dayalı keşiflerinin çok eğlenceli olduğunu! Gençlikte hep bir ümit olduğunu ve yapılan hiçbir şeyin sınırı olmadığını fark ettim. Dünyamız çok küçük ve değişken.
Anlaşılmaya ihtiyacımız var!
Şu an ise Liseliler için Hayal Gücü Merkezi projesini yürütüyorum ve tabi ki şu anki yapabilirimlerimi birleştirerek yenilikçi projeler çıkarmaya uğraşıyorum. Hayal Gücü Merkezi’nde kurmuş olduğumuz Dream Catchers grubunun üyelerinden biriyim ve birlikte küresel kalkınma hedeflerine çözümler üretmeye çalışıyoruz. Ayrıca Otostopçunun Galaksi Rehberi kitabını da sizlere önermekten asla çekinmem. Okumaktan vazgeçmeyin! Anlaşılmak bana ilham verir. Kendinize “Ben yapabilirim!” deyin. İlk önce kendinizle anlaşın.
Bu dünyayı hayal gücü değiştirecek. Çocuk kalmaya devam edin!!
Çünkü; “Biz Dünya’yı değiştirebiliriz!”