Turuncu Blog 2019 International Business Awards kapsamında Blog kategorisinde Altın Stevie ödülünü aldı. İki Borusanlının yolu iki hafta önce işte tam da bu sebeple Viyana’ya düştü. Turuncu Blog 100’den fazla hikayeyle 150’den fazla yazarın emeğini temsil ettiği için her ikisi de Borusan adına bu ödülü almaktan çok heyecanlıydı. Bu yazıda Turuncu’nun editörü ve bir yazarımızın gözünden ödülün sahne arkasını anlattık.
EDİTÖRÜN GÖZÜNDEN
Üç yıl önce içimiz kıpır kıpır bir içerik platformu yaratmak için yola çıktık.
Pek çok soru işareti vardı kafamızda: Ne anlatacağız? Nasıl anlatacağız? Kime anlattıracağız? Diğer mecralardan nasıl ayrışacağız?
Daha önce pek çok içeriğe hem şahsen katkıda bulunmuş, hem de pek çok yazarı yönlendirmiştim. Ama sıfırdan bir içerik platformunu tasarlamak, büyütmek benim için yeni bir deneyimdi. Bilinmezlerle dolu, keşfedilmeyi bekleyen sonsuz olasılık barındıran heyecan verici bir yolculuk bizi bekliyordu.
İçerik platformu tasarlamak, bilinmezlerle dolu, keşfedilmeyi bekleyen sonsuz olasılığı barındırıyor.
Kafamızda işlemesi muhtemel çeşitli teoriler olsa da işin aslı kervan yolda düzüldü. Okuyucu içgörüleri toplama ve analitik verileri ışığında aldığımız kararlarla blog zaman içerisinde ete kemiğe büründü.
İçerik portföyü inovasyon ve girişimcilikten kişisel gelişime, gönüllükten kadının güçlenmesine, uzman tüyolarından liderliğe gezi ve yaşam yazılarına geniş bir yelpazede çeşitlendi. Yazıların yanı sıra podcast ve videolar gibi yeni içerik formatlarına da giriş yaptık.
75 yıllık bir şirket gün ışığına çıkmayı bekleyen, seslerini duyurmak isteyen kahramanların hikayeleriyle dolup taşıyordu. Turuncu bugün geldiği noktada ilham veren, vizyon kazandıran, anlam duygusu aşılayan, heyecanlandıran, şaşırtan, kalplere dokunan hikayelerden gücünü alıyor.
75 yıllık bir şirket gün ışığına çıkmayı bekleyen hikayelerle dolup taşıyor.
Kişisel olan ile işi kesiştiriyoruz. Paylaştığımız meseleler kişisel perspektiflerden kaleme alındığı için Turuncu Blog yazarlarının ve katkıda bulunan kişilerin ruhlarından bir parça taşıyor.
Turuncu, yolu Borusan’dan geçen hikayelerin dijital evi. Hem Borusanlıların hem de konuk yazarları aracılığıyla paydaşlarımızın gözünden dumanı üstünde tadımlık Borusan deneyimleri sunmayı, tohumlarını attığı, yaydığı fikirler ile pozitif değişim sağlamayı amaçlıyor.
Viyana’nın büyülü atmosferinde bu ödülü avucumda sıkı sıkı kavradığımda hem geldiğimiz bu yolculuğu hem de görülmenin, takdir edilmenin coşkusunu kalbimde hissediyordum.
BLOGGER GÖZÜNDEN
Viyana’ya indiğimizde, başkentlere özgü olduğuna inandığım yoğun, basık ve gri bir hava karşılıyor bizi.
Şehirdeki otele doğru ilerlerken taksiciye sesleniyorum;
“Viyana’yı ilk kez ziyaret ediyor olsaydınız, şehri deneyimlemeye nereden başlardınız?”
Taksici uzun zamandır bu soruyu cevaplamak istediğini düşündüren bir hevesle, başlıyor Franz Sacher’in hikayesini anlatmaya;
“Az sonra önünden geçeceğimiz opera binasının hemen yanında Sacher Pastanesi vardır. Orada dünyaca ünlü Sacher Turtası’nı tadarak başlamalısınız. Henüz 16 yaşındayken özel bir mutfakta çıraklık yapan Franz Sacher’in ikonik tatlısıdır. Genç Sacher’in şefi bir gün ağır bir davet öncesinde hasta olunca tatlı işi genç adama düşer ve böylece, biraz da şans eseri, Sacher Turtası doğar. Şimdilerde her gün yaklaşık 4000 dilim turta satıyorlar…”
Açıkçası tatlıyla arası iyi olan biri değilim ki kendimi bu yüzden şanslı sayıyorum. Fakat taksi şoförünün hikayeyi anlatırken duyduğu heyecan ve Franz Sacher’in hikayesi beni öyle etkiliyor ki söz konusu tadı deneyimlemek için sabırsızlanıyorum. Yaklaşık bir saat sonra, sevgili arkadaşım Merlin’le birlikte pastanenin kapısında sıra beklerken, hikayenin gücünü anımsıyorum. En az 15 dakika bekledikten sonra bir masaya alınıyoruz ve turta geliyor. Keşke tadı da hikayesi kadar çarpıcı olsaydı… Merlin ise benimle aynı fikirde olmadığını boş tabağıyla kanıtlıyor.
Günün kalan saatlerinde eski Viyana’nın tarihi sokaklarında adımlıyor ve Mozart ile özdeşleşen şehrin aslında çok yönlü bir sanat merkezi olduğunu gözlemliyoruz. Resim ve heykel atölyeleri, fotoğraf sergileri, müzik evleri birçok köşede karşınıza çıkıyor. Dahası, tarihi dokunun genişliği ve homojenliği Viyana’yla ilgili bir başka gözlemim. Birçok şehirde tarihi yapıları modern dünyanın satır aralarında okumanız gerekirken, Viyana’nın tüm sayfaları Aydınlanma Çağı’ndan kalmış bir kitap hissettiriyor.
Akşam üzeri yaklaşmaya başladığında kısa Viyana turumuzu sonlandırıyor ve Stevie İş Ödülleri 2019’un düzenleneceği otelin yolunu tutuyoruz. Bu yıl 74 ülkeden 4000’i aşkın başvuru alan organizasyonda tüm dünyadan özel şirketler, kamu şirketleri, bireyler ve kâr amacı güden/gütmeyen diğer kuruluşlar yer alıyor. Farklı ülkelerden 250’yi aşkın üst düzey yöneticinin puanlarıyla seçilen ödüller içerisinde, bu yıl blog kategorisinin gold winner (altın kazanan) ödülü Borusan Turuncu’nun oldu.
Akşam yemeğiyle birlikte ödül töreni de başlıyor ve ödülün takdimi sırasında otuz saniyelik bir konuşma yapılıyor. İşimden dolayı topluluk önünde konuşmaya alışığım fakat bu kez Borusan Holding’i ve 150’den fazla yazarın emeğini temsil etmek söz konusu olduğundan heyecanla çıkıyorum sahneye. Merlin ödülümüzü alıyor, ben söze başlıyorum;
“Teşekkürler Stevie! Borusan Turuncu hikayelerin gücüne inanıyor ve bugün 150’den fazla yazarın desteğiyle bu ödülü alıyor.”
Söze devam eden Merlin;
“Değişim yaratmak için hikayelerin gücüne inanıyoruz. Desteğiniz için teşekkürler!”
Dönüş yolunda sabahki taksicinin anlattıklarını hatırlıyorum: 16 yaşında bir genç, yaptığı işe ve hikayesine sarılarak bugün tüm dünyayı turtası için sırada beklemeye ikna ediyor. Peki işinde uzman onlarca profesyonelin kolektif hikayesi olan Borusan Turuncu dünyayı nelere ikna edebilir? Umarım önümüzdeki yıllar bana güzel bir cevap verecektir.