11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü yeni koronavirüs COVID-19’u küresel pandemi ilan etti ve birçok alan gibi sanat dünyası da müze ve galerileri kapatıp, bienal ve fuarları iptal ederek veya erteleyerek konu ile ilgili önlemler almak zorunda kaldı.
Normal şartlar altında hastalık kavramı ve yaşanma süreci son derece özel ve dolayısıyla birey odaklıdır. Uygarlıklar var olduğundan bu yana tüm dünyayı etkileyen salgın hastalıkların en son örneği olan Covid-19 bizlere yalnızlığımızda yalnız olmadığımızı göstererek, kolektif olarak izole olmamıza neden oldu. Her ne kadar ülkeler, kıtalar arası sınırlar var gibi görünse de bir anda sınırlandırılmış coğrafi bakış açılarımız, “Zoom” gibi teknolojiler aracılığı ile olduğu kadar, hissettiklerimizle de metaforik bir biçimde genişleyerek tek yürek haline geldi ve son derece yakınlaştı.
Bireyler olarak yalnız olmadığımızı fark ederken, dünyanın en kalabalık şehirlerinin bir anda onları inşa eden insan olmadan nasıl göründüğüne şahit olduk. Gördüklerimiz belki de bizleri insanlık sonrası geleceğe veya gelemeyecek olana hazırlayan bir evrene aitti. Şair Petrarch, 1348’de veba Avrupa’yı etkisi altına almışken, sevgilisi Laura’nın ölüm haberini aldıktan sonra acısını; “Ah, bu sefaleti bilmeyen geleceğin mutlu insanları, tanıklığımızı masallarla sınıflandıracak…” sözleri ile ifade etmişti.
Bireyler olarak yalnız olmadığımızı fark ederken dünyanın en kalabalık şehirlerinin bir anda onları inşa eden insan olmadan nasıl göründüğüne şahit olduk.
Biz, şairin sözünü ettiği geleceğin insanlarıyız, o dönemde vuku bulan hastalıkları yüzyıllar boyunca resimlerle, şiirlerle, filmlerle ve romanlarla sınıflandırdık ve şimdi bizden sonraki geleceğe dair bir hayat olacak mı bunu dahi öngöremediğimiz bir dünyaya şahitlik ediyoruz. Bildiğimiz tek gerçek; bu durum hepimizi henüz göremediğimiz ve anlayamadığımız her türlü biçimde sonsuza kadar değiştirdi, değiştirmeye de devam edecek.
Bir diğer ve önemli gerçek de; Birleşmiş Milletler Çevre Meclisi’nin bir bakanlık bildirisinde “Çevremize yönelik herhangi bir tehdit, sağlığımıza, toplumumuza, ekosistemimize, ekonomimize, güvenliğimize, refahımıza ve hayatta kalmamıza yönelik bir tehdittir” sözlerindeki uyarıyı desteklercesine insanlık olarak artık sadece mimari, duvar, panel, tuval ve her türlü malzemenin kullanıldığı çağdaş resim, heykel, video, fotoğraf veya manevi değerlerimiz gibi kültürel mirasın değil, insanlığın, yeryüzünün ve iklimin de restorasyona ihtiyacı olduğunu anlamış olmamız. Artık öyle bir eşikte duruyoruz ki yeryüzünü içindeki bütün değerleri ile koruyamadığımız takdirde kaybedeceğimizi anladığımız bir sona doğru yaklaşmaktayız.
İstenilmeyen, hoşa gitmeyen gerçeklerden, özellikle fantastik dünyalarla meşgul olarak dikkat dağıtma ve rahatlama eğiliminin karşılığı olan Escapism formunu belki de ilk defa bütün dünya olarak literatüre uygun biçimde bu dönemde yaşamaktayız. Pandemi sürecinde en çok sığındığımız ve bizleri iyileştirerek içinde bulunduğumuz durumdan uzaklaştıran, umut ve teselli bulduğumuz müzik, sinema ve sanal dünya ile parmaklarımızın ucundaki sergilerde gördüğümüz gibi sanat kilit bir role sahip oldu ve olmaya da devam ediyor.
Artık öyle bir eşikte duruyoruz ki yeryüzünü içindeki bütün değerleriyle koruyamadığımız takdirde kaybedeceğimizi anladığımız bir sona doğru yaklaşmaktayız.
SANATI GELECEK KUŞAKLARA AKTARMAK
Şimdiye kadar kültürel bir sorumluluk bilinciyle sanat eserlerini korumaya çalıştık ve onları yaratıldıkları özgün görünümlerine yaklaştıracak şekilde restore etmeyi hedefledik. Böylece zamanın yaşlandırıcı etkisini ve yok olmaları riskini sınırlandırarak, gelecek kuşaklara aktarılmalarına olanak sağladık. Yüzyıllarca mağara resimleri, bitki lifleri, çeşitli taşlar, ahşap plakalar metal yüzeyler vb. sanatsal ifadenin taşıyıcı yüzeyleri oldu ve her nesne üretim nedeni ne olursa olsun günümüzde bulundukları dönemin kültürel, sosyal, dini ve politik anlayışından izler taşıdı.
Dolayısıyla bilinçli ya da bilinçsiz insan üretmeye başladığı andan itibaren restorasyon ve koruma var olmuştur. Sanatı korumak, restore etmek geçmişe bir gelecek vermektir fakat içinde bulunduğumuz çağda acaba bundan 4000 yıl sonrasını hayal edebiliyor muyuz? Bugünü geçmiş olarak düşünürsek, bundan 4000 yıl sonrasına bir gelecek verebilir miyiz?
Bugünü geçmiş olarak düşünürsek, bundan 4000 yıl sonrasına bir gelecek verebilir miyiz?
Pandemi süreçlerinden, küresel ısınmadan, iklimsel değişimlerden ve savaşlardan hayatta kalma olasılığı olan bir dünyada şu anda günümüzde hayranlıkla izlediğimiz sanat eserlerinden kaç tanesi kalacak acaba? Felsefi ve sanatsal açıdan entropi yasasını irdelediğimizde evren ve varolan her şey kaçınılmaz bir son olan ısıl ölüme doğru gitmektedir ve kendisini oluşturan parçalara ayrılmaya mahkumdur, başka bir tabirle her şeyin bir sonu vardır.
İnformatik amaç güdülerek veya işlevsel katkısı dolayısı ile üretilmiş ya da dini açıdan anlam yüklenen her nesnenin ve nihayet bügünkü anlamı ile günümüzden ve geçmişten geleceğe seyahat edecek olan her sanat eserinin tüketildiği, bittiği bir an vardır ve olacaktır. Ekolojik, toplumsal, ekonomik, teknolojik ve son aşamada küresel sıkışmanın eşitlenmesi ile beraber tüm yönleri ile ısıl ölüm zaman okunun hedefindedir.
Böyle bir dünyaya şahitlik ederken biz konservatörlere hiç olmadığı kadar çok ihtiyacın olduğu bir çağda yaşamaktayız. Tamir etmiyoruz, onarmıyoruz ve bakım yapmıyoruz. Bizler, eserlerin geçmişlerine, ruhlarına temas edip hastalarımızı iyileştirerek hayata tutunmaları için onlara bir ya da birçok şans vermekteyiz. Bilinen ilk hallerine, geçmişlerine dokunarak geleceğe taşınmalarına aracılık ediyoruz, tam bu noktada restoratör oluyoruz. Aynı zamanda da malzemelerine ve yapılarına müdahil olmaksızın kayıtlarını tutup belgeyerek, depolayarak, paketlenmeleri ve taşınmaları konusunda güvende olmalarını sağlayarak, çevresel koşullarını ve bozulma karşısındaki her türlü etmenleri denetleyerek dolaylı olarak onları koruyoruz, bu aşamada da konservatör oluyoruz.
Sanat eseri konservatörleri, eserlerin geçmişlerine, ruhlarına dokunarak hastalarını iyileştirmektedir.
İyi bir restoratör, bir kimyagerdir, fizikçidir, sanat tarihçisidir, arkeologdur ve aynı zamanda rengi bilimsel anlamda idrak eden, deseni karşısına çıkacak her türlü tekniğe sahip eserdeki kayıp alanları tümleyecek kadar iyi bilen bir ressamdır. İyi bir restoratör, çalışkan ve sabırlı olmalıdır çünkü yapısal bozulmalar ve estetik müdahaleyle sürecek tedavi yöntemleri aylar ve hatta yıllar alabilir. Sabırsızca ve yanlış yapılan her türlü müdahale eseri taşıyan yapısal unsurlarından estetik görünümüne ve yaşanmışlığına kadar birçok değeri kalıcı bir biçimde yok edebilir.
Bizler sadece eserleri restore etmekle kalmıyoruz aynı zamanda metal, cam, plastik, pleksiglas, seramik, tekstil veya taştan üretilmiş kültürel değerlere müdahale öncesi bilimsel araştırmalar yaparak farklı alanlarla dirsek temasında çalışıyoruz. Örneğin, pirinç alaşımından üretilmiş bir eserdeki hasara müdahale etmeye çalışıyorsak parçadaki hem bakırın hem de çinkonun oranlarını anlamamız eser açısından hayati değere sahiptir.
Dolayısıyla restoratörler, fizikçiler ve kimyagerler gibi bilim insanları, sanat tarihçileri, fotoğrafçılar, çalışma alanında güvenliği sağlayacak güvenlik ekipleri, ihtiyaç olduğunda sistemi kuracak elektrikçi ve mühendisler, sigortacılar, tanıtımı yapılacaksa halkla ilişkiler uzmanları, müze yöneticisi, koleksiyon yöneticisi, küratör ve eserin sanatçısı hayatta ise sanatçı ile, kısaca eserle dolaylı ya da fiziki temas halinde olan her alanla iletişim halindeyiz.
KONSERVATÖRÜN TUTKUSU
Borusan Contemporary Çağdaş Sanat Koleksiyonu karma yapılı denilen kompozit eserlerden oluşmaktadır. Koleksiyonda, plastikten ahşaba, metalden tekstile her türlü malzeme kullanılarak üretilmiş çağdaş sanat eserlerinin yanı sıra video ve yeni medya tekniğinin kullanıldığı eserler de bulunmaktadır.
Kültürel miras açısından bu son derece değerli koleksiyondan, bundan 4000 yıl sonrasına belki de tek bir sanat eserinin dahi hayatta kalma nedenlerinden biri olabileceğimi bilmek ve bana emanet edilen bu eşsiz koleksiyona aldığım eğitimin çok yönlülüğü sayesinde bir gelecek verebiliyor olmak, kurumda işimi son derece büyük bir tutku ile yapmama neden oluyor.
Bundan 4000 yıl sonrasına tek bir sanat eserinin dahi hayatta kalma nedenlerinden biri olabileceğimi bilmek işimi son derece büyük bir tutku ile yapmama neden oluyor.
Çağdaş sanatın korunması son 20 yıllık süreçte tekil bir yaklaşımken, günümüzde kendi stratejisi, teorisi ve etiği ile tam ve bağımsız bir koruma uzmanlığına dönüşmüştür. Çünkü bu sanat biçiminde ışıktan, plastikten, yeniden kullanılan atık malzemelerden ve hatta gıdadan üretilmiş öyle eserler karşımıza çıkıyor ki, yeri geliyor konservatör olarak kendi kendimize meydan okumak zorunda kalıyoruz. Fakat yaklaşımın etiği uluslararası arenada da ülkemizde de aynıdır. Bugün uyguladığımız bütün yöntemler geleneksel koruma standartlarının devamı niteliğinde olmakla beraber eserin ihtiyacına göre yeni geliştirilmiş bir etik yaklaşım ve uygulama imkanı sunuyor.
Günümüz çağdaş sanatının restorasyonu ve konservasyonu; sanatçıya ve onun niyetine doğrudan odaklanıyor. Çünkü çağdaş eser üretimi yapan sanatçı, kendisini malzeme, boyut ve mekan konusunda sınırlandırmayarak tedavi müdahalelerine karar vermede belirleyici roller oynuyor. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu bir konservatör için “mesleğin cennetidir” ifadesini rahatça kullanabilirim. Pandemi elbette listelerle ifade edebileceğimiz birçok olumsuzlukla hâlâ hayatımızın içinde fakat bizlere durumları analiz etmemiz için şans vermesi açısından olumlu tarafları olduğunu da ifade edebilirim.
Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu bir konservatör için “mesleğin cennetidir” ifadesini rahatça kullanabilirim.
Bu süreç içerisinde kurum nezdinde yeni kararlar alıp uygulama fırsatları elde ettik. Bugün Borusan Kocabıyık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı sayın Zeynep Hamedi’nin teşviki ve yakın ilgisi ve Borusan Contemporary’nin Müdürü Dr. Kumru Eren yönetiminde dünyadaki birçok müzede dahi henüz layığı ile gerçekleştirilemeyen etik yaklaşım ve koruma uygulamalarını hem sanat kurumumuzda ve Borusan grubu şirketlerinde sergilenen eserler özelinde hem de ödünç verdiğimiz veya aldığımız eserler açısından son derece katı kurallarla hayata geçirmiş bulunuyoruz.
Belirlediğimiz uygulama yöntemleri, önleyici koruma adı altında, taşınabilir ya da taşınamayan sanat eserlerinin korunmasına yönelik hedeflenen tüm dolaylı koruma eylemlerini içeriyor. Dolayısıyla bir sanat eserini ödünç vasfı ile teslim ettiğimiz her kurum önleyici koruma çerçevesinde eserin bulunduğu çevreyi, atmosferi, ışığı, nem ve ısı değerlerini bilimsel ve etik açılardan belirlenmiş koruma yöntemlerini uygulayarak geçmişe gelecek vermek konusunda bizlere yardımcı oluyor çünkü gerçek anlamda konservasyon ve restorasyon eser için yapısal ve estetik müdahele gereksinimi duymayı en aza veya sıfıra indirgediğimiz noktada başlar.