Parçalanan Dünyada Ortak Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?

1499
Parçalanan Dünyada Ortak Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?

Ekonomik büyümenin en tepedeki yüzde 1’e fayda sağladığı, ultra zenginler ile orta ve alt sınıflar arasında bölünmüş bir dünya. Teknoloji ilerledikçe, vasıflı işçiler ile diğerleri arasında giderek artan bölünmüşlük. Mevcut düzenin sorgulanmasını gerektiren ekonomik büyüme ve ortaya çıkardığı çevresel sorunlar. 2. Dünya Savaşından beri dünyanın gördüğü en büyük mülteci krizi… Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Genel Sekreteri Sharan Burrow’un deyimiyle, “Dünyanın yeni bir toplumsal sözleşmeye varması, kuralları yeniden yazması gerekiyor.”

Geçtiğimiz günlerde Davos’ta 48.si düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun ana gündemi, temel söylemi buydu. Küresel iş liderlerinin ve siyasi liderlerin bir araya gelerek yeni fikirleri ve dünyayı şekillendiren gündemin tartışıldığı bu toplantıları ben de 17 yıldır takip ediyorum. 400’den fazla oturumun gerçekleştiği programda, ana konular 4. Sanayi devrimi ve ülkelerin buna ne kadar hazırlıklı olduğu, iklim değişikliği, gelir eşitsizliği ve kriz sonrası üretkenlik seviyelerinin halen istenilen seviyelere çıkamamış olması şeklinde özetlenebilir.

Dünyamızın karşı karşıya olduğu bu ciddi sorunları nasıl iyileştirebiliriz gibi büyük bir soruya cevaplar aranırken, durumun vahametine rağmen uzun zamandır görülmeyen bir umut ve iyimserlik havası hakimdi Davos’a. Davos’ta bulunduğum süre boyunca uzun uzun düşündüm. Karşı karşıya olduğumuz büyük sorunlar karşısında bu iyimserlik nereden geliyordu? Birlikte düşünmenin, kafa yormanın, çözümler üretmenin doğurduğu “birlikten güç doğar” hissiyatı, aslına bakılırsa şirketler ve bireyler olarak biz bunun neresinden tutarız, nasıl katkıda bulunuruz düşüncelerini tetikledi kafamda.

Bu yazımda hem Davos izlenimlerimi paylaşacak hem de daha yaşanabilir bir dünya yaratmaya yönelik naçizane bazı cevaplar sunmaya çalışacağım. Bu bağlamda 3 öncelikli alan görüyorum: Eğitim, iklim değişimi ve kapsayıcılık.

Dünyanın yeni bir toplumsal sözleşmeye varması, kuralları yeniden yazması gerekiyor.

EĞİTİM KÖKLÜ BİR DEĞİŞİM GEREKTİRİYOR

McKinsey Global Institute’a göre, 2030 itibariyle robotlar 800 milyon işin yerine geçebilir. 4. Sanayi Devrimi bazı meslekleri geçersiz kılarken, yeni meslekler ve iş alanları yaratıyor. Bununla beraber, eğitim sistemimiz bu değişimlerle başa çıkmak için hazırlıklı değil. Dünya e-ticaret devi Alibaba’nun kurucusu Jack Ma’nın da forumda altını çizdiği gibi 200 yıl öncesinin bilgi temelli eğitim yaklaşımı makinelerle rekabet edemez. Gençler sorgulamayı, bağımsız düşünmeyi, etik değerleri, araştırmayı, bilgiyi sentezlemeyi ve sorunlara yaratıcı çözümler bulmayı öğrenmeli. Şuna da değinmek gerekiyor ki işler otomatize olurken, eğitimden kasıt sadece, STEM yani bilim, teknoloji, matematik, kodlama öğrenmek değil.

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı ve pek çok başka büyük bilim projesinin arkasındaki kadın olan parçacık fizikçisi CERN Genel Direktörü Fabiola Gianotti müziğin de matematik kadar önemli olduğuna değindi. Onun da dikkat çektiği gibi pek çok alanda silo mentalitesinin kırılması gerektiriyor. “Kültürel siloları kırmalıyız. Çoğu zaman bilim ve sosyal bilimler, sanat ve bilim birbirinden ayrıştırılıyor. Oysaki bunlar insani merak ve yaratıcılığın en yüksek ifadesi.”

Pakistanlı insan hakları ve eğitim aktivisti Malala Yousafzai ise çok elzem bir noktaya değindi. Sahte haberler çağında bilginin kaynağını sorgulama, bilgiyi süzme yetisi. Eleştirel düşünme eğitim sisteminin temelini oluşturmalı diye düşünüyorum.

Borusan’da biz de geleceğimizi Ar-Ge, inovasyon ve dijitalleşme üzerine inşa ederken, en çok yetenek bulma, silo mentalitesini kırma ve yaratıcı düşünme sorunlarıyla karşı karşıya geldiğimiz için eğitimin bu açıdan can alıcı önemine dikkat çekmek istedim.

Eleştirel düşünme eğitim sisteminin temelini oluşturmalı.

İKLİM DEĞİŞİMİ: DÜNYA ALARM VERİYOR

Küresel ısınmadan sağ çıkmak istiyorsak, ülkeler, şirketler ve bireyler olarak hepimiz sorumluluk almalı, işbirliği içerisinde ortak amaca doğru koşmalıyız. Bu konuda birincil sorumluluk devletlere düşse de (Bkz. Fransa Başbakanı Emmanuel Macron 2021 yılına kadar ülkelerindeki kömürle çalışan tüm termik santrallerin kapanacağını, iklim aksiyonunu ekonomi reform planının beş sacayağından biri yapacağını duyurdu), iş dünyasının da bu konuda kritik bir rolü var.

Küresel İklim ve Ekonomi Komisyonu’nun raporuna göre şimdi ve 2030 yılları arasında altyapıya 90 trilyon dolar harcanacak. Bu yatırımların nasıl yönetildiği önemli. Şehirler, enerji, tarım ve diğer sektörler daha sürdürülebilir hale getirilebilir veya geri kalmış teknolojilerle atmosfere daha fazla karbon salmayı sürdürülebiliriz. Endüstriler daha sürdürülebilir bir dünya yaratmadaki rollerinin farkına varmalı. Yenilenebilir enerji ve temiz teknolojileri önceliklendirmeli, kendilerini düşük karbon ekonomisinin kazananları olarak konumlandırmalı.

2030 yılına kadar altyapıya 90 trilyon dolar harcanacak. Endüstriler kendilerini düşük karbon ekonomisinin kazananları olarak konumlandırmalı.

EŞİTLİK, ÇEŞİTLİLİK VE KAPSAYICILIK NORM OLMALI

Oxfam raporuna göre, geçtiğimiz yıl yaratılan varlığın yüzde 82’si, nüfusun en zengin yüzde 1’ine gitti. Bu arada dünyanın en fakir yarısını oluşturan 3,7 milyar insan geçtiğimiz yıl varlıklarında hiçbir artış görmedi.

Geçtiğimiz yıl yaratılan varlığın yüzde 82’si, nüfusun en zengin yüzde 1’ine gitti. Oysaki 3,7 milyar insan dünyanın en fakir yarısı.

Eşitsizliklerin en büyük kaybedenlerinden biri de kadınlar. Gelişmekte olan ekonomilerde en kötü koşullarda çalışmak zorunda olan kadınlardan tutun da toplumsal rolüne indirgenerek evinde yemek yapmak ve çocuk bakmak dışında vasfı bulunmayan, eğitimden mahrum kalan, iş hayatına atılabilenler arasında ise ücret eşitsizliklerinden kariyer basamaklarını tırmanmaya ve yönetim kurullarına giden yolda türlü türlü badirelere kadar pek çok sorun mevcut; daha eşitlikçi ve adil bir toplum düzenine ulaşana kadar hâlâ gidilecek çok yol var. Bu konu hem kamunun hem de özel sektörün çok uzun yıllardır gündeminin başında olmak zorunda. Ben gündemde öncelikli bir alan olarak kaldığı sürece kadın ile ilgili sorunların yavaş yavaş azalacağına inanıyorum.

4. Sanayi Devrimi insanlığın gördüğü en büyük dönüşüme şahit oluyor. Öğrenmeden iletişime, üretime ve iş yapış biçimlerimize kadar yaşamımız her yönüyle köklü bir değişimden geçiyor. Dünyanın tüm bilgisi elimizin bir tık altında. Bununla beraber bugün sahip olduğumuz büyük güç, büyük risklere de işaret ediyor. Dijitalleşmeden tüm insanlığın faydalanmasını sağlayabiliriz. Ama bunu doğru biçimde yapamazsak, toplumlar kaybedenler ve kazananlara bölünürse; hak, hukuk ve adalete duyulan inancın çökmesi kaçınılmaz olur. Dolayısıyla 4. Endüstri Devrimi salt teknoloji veya iş değil, toplumun kendisi ile ilgili.

Zorlu soruları, ciddi sorunları ve büyük fırsatları barındıran bir dünyada tercihlerimizi “önce insan, toplum ve çevreden” yana kullanmalıyız.

Agah Uğur
YAZAR HAKKINDA

Agah Uğur

Agah Uğur, Borusan Holding Yönetim Kurulu Eski Üyesi.