Pembe Salyangozlar Arasında Tazlar

1940
Pembe Salyangozlar Arasında Tazlar

Tazlar 38-30’ Çiftliği yeryüzünde isminde geçen koordinatların üzerinde bulunan, Afyon’a bağlı sevimli bir manda yetiştiriciliği alanı. Toprak parçalarının bölüşülüp, paylaşılmak için uğruna nice canların gittiği, kanların döküldüğü bir dünyada, bir çiftliğin sadece bu koordinatlar ile isimlendirilmiş olması, daha görmeden ilgimi çekmişti. Global bir bakış açısı ile verilen bu ismin anlamını, çiftliği gezerken daha net anladım. Zira doğayı kocaman bir sanat müzesine çevirme çalışmaları ve her milletten özel mimari tasarım fikirleriydi burayı bu şekilde düşünmeme neden olan.

Tazlar 38-30’ Çiftliği

YOLCULUK BAŞLASIN

Yolculuğumuz cumartesi sabahı 07.30 gibi Levent durağından başladı. Hava yağmurluydu fakat çok serin değildi. Borusan’ın farklı gruplarından ve departmanlarından çalışanlarının bir araya geldiği neşeli bir ortam vardı. Tanışma ve kaynaşma fırsatımız oldu. Yaklaşık 45 dakikalık bir kahvaltı molasından sonra Afyon sınırlarına girdik.

Afyon coğrafyası, yeşille sarının arasında gidip gelen, iklimi karasal, etrafı dağlarla örülü şirin bir il. Yolculuk boyunca internetten nereleri mutlaka görmem gerektiğini araştırıp durdum. Fakat sürekli karşıma kaymak methiyeleri çıkıyordu. Okudukça karnımın acıktığını hissettim. Bizi taşıyan otobüs nihayet ilk gezi durağına yaklaştığında 38-30’ çiftliğine geldiğimizi öğrendim. Evet, onca kaymak görselinden sonra gelebileceğim en cazip yere gelmek üzereydim. Uzaktan sonsuz arazinin içinde ufak ve yalnız gözükse de yaklaştıkça büyüyen bir çiftliğe yaklaşıyorduk. Ayağımı toprağa bastıktan sonra yaşayacaklarım çok özel ve yeni tecrübelerdi.

Bir çiftlik hayal edin ki, İtalya’dan getirilen su mandalarının sesleri ile yağmur damlalarının birbirine karıştığı, göz alabildiğine geniş bir arazi. Öyle bir arazi ki, hem süt ürünleriyle başınızı döndürecek bir lezzet durağı, hem de dünyanın en sevimli canlılarını barındıran bir hayvan cenneti.

Çiftlik çalışanları, bizi sanki tanıdıkları bir akrabaları gelmişçesine içten ve sıcak karşıladılar. Aynı zamanda hepsinin birer Borusan çalışanı olduğunu öğrendiğimiz bu insanlar, bize ilk olarak birçok farklı peynirin ve süt ürünlerinin üretildiği mandırayı gezdirdiler. İçeride çalışan İtalya’dan gelmiş şeften tutun da, tüm çalışanları bizlere tanıttılar ve üretim aşamaları hakkında bilgi sahibi olduk.

Tazlar 38-30’ Çiftliği

Daha sonra hayvanların olduğu bölgeye geçtik. İşte buradan sonrası inanılmaz keyifliydi. Birkaç günlük manda yavrularından, kocaman ineklere kadar hepsi birbirinden sevimli ve sağlıklıydı. Yağan yağmur yüzünden ayakları kayan yavrular, ekibimizi oldukça eğlendirdi. Annelerin yavruları ile olan iletişiminden, süt verme miktarlarına kadar daha önce bilmediğim şeyleri öğrenme ve gözlemleme fırsatım oldu.

Çiftliği gezerken, her yerde çingene pembesi renginde büyük salyangozları görüyordum. Bunun anlamını sorduğumuzda “Yavaş, sakin ve dingin bir yaşamı” simgelediğini öğrendik. Ahmet Kocabıyık, Amerika’dan getirmiş onları.

“Avrupa’dan yola çıkan ‘Yavaş Yemek’ hareketi dünyaya yayıldı ve yemek kültürüyle sınırlı kalmayıp keyifli bir yaşam prensibine dönüştü. Günden güne de gelişiyor.” Bu akımın ilk kıvılcımı İtalya’da, 1986’da ‘Yavaş Yemek’ hareketiyle başlıyor. Gazeteci Carlo Petrini önderliğinde, insanları ne yediklerine bakmaya davet eden bir hareket bu. İşte bu çiftliğin de ziyaretçilerine vermek istediği mesaj, tam olarak da bu.

KAYMAK ZİYAFETİ

Çiftlik gezisi, açık hava derken iyice acıkan karnımızın nasıl bir ziyafet çekeceğini bilmeksizin atladık otobüse. Köyün içine doğru girmeye başladık ve muhtarlık önünde aracımız durdu. Hepimizi teker teker ilgiyle karşılayan ahali, içeride bize muhteşem bir sofra hazırlamıştı. Çiftlikten çıkan ve nihayet tadına bakma fırsatı yakaladığımız o meşhur kaymak, ünlü Afyon sucuğu, lokum kıvamında peynirler ve birbirinden leziz köfteler. Doğal, hafif ve harikaydı. Diyet, kalori düşünmeden masada ne varsa bol bol tattık. Ortam o kadar samimiydi ki, tabaklarımız bitmeden tekrar dolduruyorlar ve her şeyi tatmamızı ayrı ayrı istiyor, hatırlatıyorlardı.

KAYMAK ZİYAFETİ

Tüm köyün de Borusan Grubu’na çalışan olarak dahil edildiğini sohbet sırasında öğrendik. Mahalle ahalisinin içinde Borusan’dan emekli olmuş ve oraya yerleşmiş çalışanlar da vardı. Biraz departman muhabbeti, biraz da emeğin verdiği huzur ile bu sakin hayatı dengeleme hali. İşte köydeki ambiyans bu ikisinin karışımıydı. Uzun yıllar çalıştıktan sonra, eninde sonunda yaşamak ve sahip olmak istediğimiz alan, bir parça doğal bir ortam ve sakinlikten başka bir şey değildi.

Yemeğin ardından küçük bir köy turu yapalım istedik, hava koşullarından dolayı pek yayılamasak da ekipçe hızlı bir koşu ile ortamı kolaçan etmekte üstümüze yoktu. Ardından tekrar aracımıza geri döndük ve bu sefer çiftliğe, sanat müzesine doğru yol aldık.

BORUSAN SANAT MÜZESİ

Çiftliğin içinde geniş bir alan sanat müzesi için ayrılmış. Çalışmalara henüz yeni başlanmış. Kazakistan’dan 2015’te çiftliğe gelen inşaat mühendisi ve ekibi sahadaki çalışmalardan ve çiftliğin bölge ekonomisine katkılarından bahsetti. Kendisinden, sanat müzesi ile ilgili aldığımız bilgiler ışığında 15 adet pavilyon yapılacağını öğrendik.

Pavilyonlardan birisi üç adet göletten oluşacak. Bir İngiliz sanatçının eseri olan bu pavilion, Büyük Patlamayı anlatacak. Birinci gölette büyük patlama ve ilk yaşam evreleri, ikinci gölette canlı ve mikroorganizmaların oluşumu, üçüncü gölette ise bitki ve hayvanların oluşumu yer alacak. Göletlerin arkasında da sanat faaliyetlerinin yapılcağı bir pavilyonda ise orkestra konserleri ve tiyatrolar olacak.

Bir başka pavilyonda ise yer üstünde kapalı bitkiler olacak. Japon bir sanatçı grubunun bir tünel çalışmasından oluşacak bu pavilyon, zifiri karanlık olacak. İçerisinde lazer ve çeşitli projektörler barındırarak aydınlatılacak. Ve tünel, ziyaretçiler geçerken aydınlatılarak görsel bir şölene ev sahipliği yapacak.

Ustaların kendi elleriyle kırdıkları taşlardan bir taş ocağı yapılacak ve bu da ayrı bir pavilyon olarak sanat müzesinde karşımıza çıkacak. Başka bir pavilyonda da zeminden yukarı doğru 6m yüksekliğinde, 5cm çapında cam tüpler olacak ve yanlarında deniz topları bulunacak. Bir mekanizma yardımıyla, deniz topları havaya yükselerek birtakım görsel efektler olacak. Bu pavilyonun yanında da buhar ve kamera ile ziyaretçilerin portrelerinin 3 boyutlu yansımasını görebileceğiz.

Dünya üzerinde bu ve benzeri sanat müzelerinden 8-10 tane bulunuyor. Bu müzenin hemen hemen aynısı Brezilya’da bulunuyor ve çiftliğin kurucusu Ahmet Kocabıyık da, orada gezerken müzeyi görüp esinlenmiş. Ahmet Bey’in de burada bir kulübesi olduğunu ve çiftliğe geldiğinde kulübesinde konakladığını öğrendik.

Mühendis bize bu bilgileri verirken, hayranlıkla dinleyip müze bitince nasıl bir ortam oluşacağını düşünüp heyecanlanmamak elde değildi. Dünyanın her tarafındaki kültürlerden birer tutam almış büyüleyici bir mozaiğe ev sahipliği yapan sanat müzesi tam da bu yüzden adındaki koordinatlar kadar ilgi çekici gelmişti bana.

Sanat Müzesi gezimizin ardından, dinlenmek üzere otelimize çekildik. Termal otelde akşam yemeğine kadar masajın keyfini çıkardık. Akşam yemeğini ekip olarak hep beraber sohbet eşliğinde yedik. Gezi rehberimiz ve mandıradaki İtalyan şef de yemekte bizimleydi. Açık büfede ne yememiz gerektiğini, neyi tatmadan geçmeyeceğimizi anlattılar. Böylesine misafirperverliğin sıcaklığını, odama çekilince bir defa daha yakından hissettim. Hepimizin odasına bir kutu lokum ikramı Borusan Holding tarafından biz yemekteyken usulca bırakılmıştı.

ZAFER MÜZESİ

Ertesi gün, kahvaltıdan sonra otelden ayrıldık. Afyonkarahisar’ın, şehir merkezinde “Zafer Anıtı” ile Afyonkarahisar Kalesi’nin karşısındaki bir mevkide yer alan Zafer Müzesi’ni ziyaret ettik.

ZAFER MÜZESİ

Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin planlandığı ve taarruz emrinin verildiği bu yerde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, İsmet İnönü Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa ve Batı Cephesi Harekât Şube Müdürü Tevfik Bıyıkoğlu anısına düzenlenen odalar sergilenmişti. Müze görevlisinin anlatımıyla odaları gezdikten sonra tekrar otobüsümüze döndük ve İstanbul’a dönüş yolculuğumuz başladı.

İstanbul’a dönerken, çiftliğe tekrar uğrayıp evlerimize götürmek üzere sipariş ettiğimiz kaymak, yoğurt ve peynirlerimizi aldık. Hatıra fotoğrafları, çiftlik ile vedalaşma derken otobüsümüze döndük. Bu doğal ortamdan ayrılmanın verdiği buruk bir hüzün ister istemez hepimizi sardı. Böylesine samimi bir misafirperverlik ve leziz doğallıktan ayrılmak kolay olmadı….

Merve Şahmaran
YAZAR HAKKINDA

Merve Şahmaran

Merve Şahmaran, Borusan Lojistik’te Yazılım Geliştirme Uzmanı. Hayatı dışında her şeyi kodlayabilen, ütopya gezgini, hamak sever bir doğa insanı.