Plastiksiz Temmuzdan Plastiksiz Yıllara

1396

Bazı şeyler görünmezdir. Hayatımızın her yanını sinsice sararlar ama durumun farkına varmak zor olabilir. Mesela fosil yakıtların yani petrol, kömür ve doğalgaz, tümünün hayatımızın içine nasıl sızdığını çoğu zaman göremeyiz. Halbuki enerjimizin çoğunu onlardan sağlıyoruz hala. Lambanın her düğmesine bastığımızda, klimamızı çalıştırdığımızda, arabamızın kontağını çevirdiğimizde bir fosil yakıt kaynağını tüketiyor ve atmosfere, iklim krizine neden olan karbondioksiti salıveriyoruz.

Ancak enerji kullanımı dışında da aslında bir petrol denizinin içinde yaşıyoruz. Petrolden elde edilen plastikten bahsediyoruz. Kap kacağımızdan oturduğumuz kanepeye, yerdeki halımızdan çocuklarımıza aldığımız oyuncaklara, o mis kokulu kahveleri aldığımız kaplardan tek kullanımlık pipetlere kadar, hemen her şeyin içinde çoğu zaman plastik bulunuyor.

Ve ne yazık ki bu plastiklerin çok azı geri dönüştürülüyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı verilerine göre küresel ölçekte bu oran sadece %10 civarında. Kullanılmış plastiklerin %14’ü ise yakılıyor -ki bu da atmosfere karışan büyük miktarda karbondioksit anlamına geliyor. Peki geri kalan yaklaşık %76’sı ise nereye gidiyor? Bir kısmı vahşi depolama yoluyla toprağa gömülüyor ve toprakları kirletiyor. Ama daha büyük bir bölümü, yani yıllık 0.8 ila 2.7 milyar tonu dünyanın dört bir yanındaki binlerce nehir aracılığıyla denizlere, okyanuslara ulaşıyor.

Sonuç olarak bugün okyanusların dört bir yanında büyük çöp dağları yüzüyor. Hatta Kaliforniya ile Hawai arasındaki bölgede bulunan ve dünyanın en okyanus atık bölgesi olarak kabul edilen Büyük Pasifik Çöp Alanı (Great Pacific Garbage Patch), Sekizinci Kıta şeklinde adlandırılıyor. Fransa’nın yüzölçümünün üç katına ulaşan bu bölgede, 1.8 milyar ton parça plastik atık bulunduğu tahmin ediliyor.

Suda çözülen önemli bir kısmı ise mikroplastik olarak deniz tabanına veya deniz canlılarının midelerine, oradan da bizim de dahil olduğumuz besin zincirine kavuşuyor.

Plastik Atıksız Bir Dünya Mümkün mü?

Bu korkunç gerçeklere uyananlar da var elbette. Batı Avustralya’da yaşayan Rebecca Prince-Ruiz ve arkadaşlarının 2011 yılında kurduğu Plastiksiz Vakfı’nın (Plastic Free Foundation) Plastiksiz Temmuz inisiyatifi (Plastic Free July®) kısa zamanda yerkürenin dört bir yanındaki milyonlarca insana ulaşmayı başardı ve plastik kullanımının nasıl azaltılabileceğine dair somut örnekleri hayata geçirdi. Bugün 190’dan fazla ülkede 100 milyonun üzerinde katılımcının parçası olduğu hareket, insanların gündelik davranışları değiştirerek tek kullanımlık plastiklerin kullanımını hayatımızdan çıkarmak için uğraşıyor. Türkiye’de de faaliyet gösteren ve birçok uluslararası çevre ödülü kazanan Plastiksiz Temmuz hareketi, Temmuz ayından başlayarak tüm ay ve günlerimizden tek kullanımlık plastikleri çıkarmak için yoğun ve etkili bir kampanya yürütüyor.

Plastik atıksız bir dünya ideali için uğraşan hareketin on yılı aşkın yoğun çalışmaları sonucunda, önemli etkiler ortaya koyduğu biliniyor. 2021 yılında 28 ülkede 20 binin üzerinde insanla gerçekleştirilen IPSOS araştırmasına göre, küresel ölçekte tüketicilerin %29’u Plastiksiz Temmuz çalışmalarından haberdar ve %13’ü de bu çabanın bir parçasına ortak olmuş. Bu da küresel çapta 140 milyona yakın insanın inisiyatifin bir parçası olduğunu ortaya koyuyor. Aynı çalışmaya göre, Plastiksiz Temmuz katılımcıları hane içi atıklarını önemli ölçüde azaltabiliyorlar ve yıllık atıklarının kişi başı 15 kilogramını geri dönüşüme ulaştırabiliyorlar; bu da %3.5 daha az atık anlamına geliyor. Toplamda ise atıkları 2.1 milyar ton azalıyor ve 300 milyon ton plastik atık geri dönüşüme kazanılıyor. İnisiyatifin 10 yıl aşkın çabasının plastik su şişelerine yönelik toplam talebin %2.3; meyve ve sebze ambalajlarına yönelik talebin %3.1 seviyesinde azalmasına neden olduğu otaya çıkmış durumda. Özellikle deniz canlılarının yaşamlarına büyük tehlike oluşturan tek kullanımlık pipetlerde ise bu oran %4 azaltım olarak gözüküyor.

İlk Adım: Bir Çanta Alın ve Tek kullanımlık Olmasın!

Bu büyük başarıya rağmen, sorun elbette bütün ciddiliğiyle ortada. 1970’lerden 1990’lara kadar plastik üretimi ve paralel olarak atık miktarı üçe katlandı. 2000’lerin başlarında ise plastik atıklar sadece 10 yılda, önceki 40 yıldakinden daha fazla arttı. Bugün yıllık ortalama plastik atık toplamı, 400 milyon tonu aşıyor. Tek kullanımlık plastiklerin yaklaşık %98’i ise tamamen fosil yakıtlardan elde ediliyor; yani sadece %2’si geri dönüşmüş plastikten üretiliyor. Fosil yakıt bazlı plastiklerin üretimi, kullanımı ve bertarafının 240 yılındaki toplam karbon bütçesinin %19’una ulaşacağı tahmin ediliyor. Tabii süreç aynı şekilde devam ederse.

Peki Plastiksiz Temmuz hareketi, bu süreci tersine çevirmek için tüketicilere neler öneriyor? Öncelikle belirtmek gerekir ki, birincil hedef tek kullanımlık plastikler çünkü sözgelimi beyaz eşya ya da araba komponentleri gibi dayanıklı tüketim mallarında kullanılan plastikler, sanayinin kendi döngüsü içinde büyük oranda geri dönüşüm süreçlerine ulaşıyor. Okyanusları ve toprağı kirleten plastikler büyük oranda poşetler, pipetler, sigara izmaritleri, pet su şişeleri gibi tek kullanımlık ürünlerden oluşuyor. Dolayısıyla tüketicilerin davranış değişiklikleri yoluyla bu plastiklerin kullanımını azaltmak ve kullanılanları da geri dönüşüm uygulamalarına ulaştırmak hayati öneme sahip.

Plastiksiz Temmuz hareketine katılanların bir araya geldiği blogda bu konuda çok değerli ve etkili öneriler bulunuyor. Sözgelimi Türkiye blogunda yer alan Doç. Dr. Sedat Gündoğdu’nun önerilerinin başında bir çanta taşımak geliyor. “Bir çanta taşımak sizi daima hazırlıksız yakalanma ihtimalinden uzaklaştıracaktır.” şeklinde söze başlayan Gündoğdu, “Çantanın içerisine çok kullanımlık saklama kabı, su şişesi, kişisel bir bardak ve bir iki adet de bez torba koyduğunuz takdirde tek kullanımlık birçok plastiği de kullanmaktan kaçınmış olursunuz.” diyor. Streç film yerine saklama kabı; tek kullanımlık pipetlere tamamen hayır demek ya da çok elzemse yanınızda metal veya bambu pipetler taşımak; yemeğini sipariş etmek yerine yerinde ya da evinde yemek; ambalajlı üründen uzaklaşmak (tabii burada yine yanımızda çanta taşımaya geliyoruz); çok sevdiğimiz çayı sallama değil, demleme içmek; şampuan yerine çok daha sağlıklı bir alternatif olan sabun kullanma ve belki de en önemlisi  planlı bir alışveriş sistemi kurmak da Gündoğdu’nun diğer önemli tavsiyeleri. Bahsettiğimiz blogda son derece mantıklı, etkili ve uygulanabilir daha birçok öneri bulabilirsiniz.

Sadece Temmuz mu?

Bir çok uluslararası ödüle sahip olan Plastiksiz Temmuzlar hareketinin, uluslararası yurttaş hareketlerinin yeni yol haritası olan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile bağlantısı da önemli vurgulardan biri olarak kabul edilmeli. 11. (Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar), 12. (Sorumlu Üretim ve Tüketim), 14. (Sudaki Yaşam) ve 15. Amaçlarla (Karasal Yaşam) doğrudan ilişkili olan Plastiksiz Temmuz inisiyatifi aslında gezegendeki insan yaşamı için bireylerin kendi başlarına ilerleyebilecekleri başlı başına bir yolu önümüze açıyor.

Yunanca “her şekle girebilen”, “kalıplanabilen” anlamına gelen plastikos (πλαστικός) kelimesinden türeyen plastik, insanlık için sağlıktan ulaşıma, hijyenden yalıtıma kadar birçok önemli malzemenin üretimi için önemli kapılar açsa da bugün, insanlığın ve ekosistemin başına gelen en büyük sorunlardan biri haline dönüştü. İnsanlığın yarattığı her yeni nesne gibi, aslında kendi başına bir kötülüğe sahip değil elbette plastik. Birçok materyalin aksine sorunsuz bir şekil dönüştürülebilen ve yeniden kullanılabilen plastiği doğru ve kontrollü kullanmak bütün mesele. Ve tek kullanımlık plastikleri hayatımızdan çıkardığımızda, ihtiyaç duyulan sanayi üretimlerindeki kullanımları da süreğen olarak geri dönüştürülebildiğinde, iklim krizinden deniz ve karasal kirliliğine kadar birçok soruna da hızlıca çözüm bulmamız mümkün olacak. 

Bu arada neden sadece Temmuzlar plastiksiz olsun ki! Her günümüzün, ayımızın plastiksiz olacağı günler yakın; yeter ki davranışlarımızı değiştirme cesaretimiz olsun…

Barış Doğru
YAZAR HAKKINDA

Barış Doğru

Barış Doğru, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünü 1995 yılında bitirdi. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji ve Genel Metodoloji alanında yüksek lisans yaptı. Marmara Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünde Sürdürülebilirlik İletişimi üzerine doktora çalışmasını 2023 yılında tamamladı.

1995 yılında profesyonel iş yaşamına THY’nin yayın organı SKYLIFE’ta başladı. Farklı ajans ve kurumlarda editörlük ve yayın yönetmenliği yaptı. 50’nin üzerinde farklı sektör ve alandan derginin yayıncılığını üstlendi. 2000 yılında Türkiye’nin ilk trekking belgeseli Likya Yolu’nun yönetmenliğini yaptı. Likya Yolu rehber kitabı, Okuyanus Yayınevi’nden yayınladı. Umudu Yeşertenler - Ekoloji Söyleşileri kitabı EKOIQ Kitaplığınca basılan Barış Doğru’nun çocuk gelişimi ve siyaset tarihi üzerine dört çeviri çalışması da bulunuyor. Sürdürülebilir Kalkınma Derneği SKD adına hazırlanan ve alanında tek kaynak olan “100 Maddede Sürdürülebilirlik Rehberi”nin de yayın yönetmenliğini yaptı.

Sürdürülebilirlik iletişimi ve yönetimi alanında faaliyet gösteren EKOLOGOS’un kurucusu da olan Barış Doğru, 10 yılı aşkın süredir, Türkiye’nin ilk sürdürülebilirlik odaklı, yeşil iş ve yaşam dergisi ekoIQ’nun yayın yönetmenliğine ve danışmanlık çalışmalarına devam ediyor.