Yaşadığımız evin, insanlarla kurduğumuz güçlü ilişkilerin, fiziksel sağlığımız kadar mental sağlığımızı ve kendimizi iyi hissetme halimizi de etkilediğini hiç düşündünüz mü? Evimizin dizaynı, mobilyalarımızın konumu, işlevselliği, güneş ışığının salonumuza geliş açısı gibi detaylar evimizdeki huzur ve mutluluğumuzla doğrudan ilişkili. Dizayn ve estetikle birlikte sevdiğimiz insanlarla evlerimizde ya da kendimizi iyi hissettiğimiz yerlerde beraber vakit geçirmek de mutlu ve güvende hissetme halimizi son derece olumlu etkiliyor.
Maslow’un ihtiyaçlar piramidini duymuşsunuzdur. Piramit en alttan en üste doğru fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları, sosyal ihtiyaçlar, benlik saygısı ve kendini gerçekleştirme olarak ilerler. Hygge yaklaşımından bahsetmeden önce, insanın en temel ihtiyaçlarının nasıl şekillendiğini ve en üst basamak olan kendini gerçekleştirme adımına nasıl ilerlendiğini kısa parantez açarak belirtmek isterim. Bu felsefenin kendini gerçekleştirme yolculuğunda bizlere nasıl ilham olabileceğini yazının sonunda düşünmenizi rica edeceğim.
Geçtiğimiz haftalarda Danimarka’ya turistik bir seyahat gerçekleştirdim. Hygge felsefesini daha önceden duymuştum ancak toplum nezdinde ne kadar yaygın olduğunu, insanların hayatlarının ne denli bir parçası olduğunu açıkçası bilmiyordum. Detaylarını öğrendikçe bu felsefe beni içine çekti ve seyahatimden dönerken, Danimarkalı yazar, Mutluluk Araştırmaları Enstitüsü CEO’su Meik Wiking’in ‘’My Hygge Home’’ kitabını satın aldım ve merakla okumaya başladım.
Hygge’nin Türkçe’de tam bir karşılığı yok, genel hatlarıyla ‘’rahatlık, sıcaklık, samimiyet’’ olarak çevirebiliriz. Telaffuzu ise (hu-gah) şeklinde. Bilindiği gibi her sene dünya genelinde yapılan mutluluk anketlerinde, genelde en mutlu ülkeler İskandinav ülkeleri olarak adlandırdığımız, Danimarka, İsveç, Norveç gibi ülkeler oluyor. Mutluluk seviyesini etkileyen birçok farklı etmen bulunmakla birlikte mutluluğun sadece tek bir etmene bağlı olmadığının da altını çizelim. Bu noktada bahsettiğimiz bu ülkelerin coğrafi olarak soğuk iklim kuşağında konumlanan, kış mevsiminde neredeyse hiç güneş almayan ülkeler olduğunu hatırlatmak isterim. Güneş ışığının ise mutlulukla çok yakından ilişkili olduğunu belirtmeme sanırım gerek yoktur.

Bahsettiğim İskandinav ülkelerinin en mutlu ülkeler listesinde sürekli başlarda olmasının önemli bir nedeni ise Hygge felsefesini içselleştirmiş olmaları. Günümüz modern hayatında hepimiz her an sürekli bir yerlere yetişme telaşı içindeyiz. Sürekli acelemiz var, yapılacaklar listelerimiz hiç bitmiyor. Hygge felsefesinde ise modern şehir hayatının yorduğu ve yıprattığı benliklerimizi iyileştirmek için evimizde bireysel olarak ya da sevdiğimiz insanlarla beraber vakit geçirerek, evimizi huzurlu ve güvenli limanımız haline dönüştürmek söz konusu. Bunu da farkındalıkla yapmaktan bahsediyoruz. Evlerimizdeki her bir eşyanın bir işlevinin olması, bir amaca hizmet etmesi, işlevsiz olan eşyaları kaldırarak ya da başkalarıyla paylaşarak nefes alabileceğimiz alanları açmak da evimizdeki her bir nesne ile kuracağımız bağı güçlendiriyor. Minimalist yaşam tarzını teşvik ederek yüklerimizden arınmamızı ve hafiflememizi de kolaylaştırıyor. Ünlü devlet adamı Winston Churchill’in de söylediği gibi ‘’Evlerimizi şekillendiririz, sonra onlar bizi şekillendirirler.’’
Hygge felsefesinde, düzenli olarak ‘’çevrim dışı’’ olma zamanları var. Elektronik aletlerden, durmak bilmeyen maillerden uzaklaşılıp elektronik cihazlarla ilişki bir süreliğine tamamen kesiliyor. Bu şekilde anda kalmak kolaylaşırken vücudumuzun sirkadyen ritmi de korunmuş oluyor. (Vücut ritmimiz yapay ışıklardan ve elektromanyetik dalgalardan olumsuz etkileniyor.)
İster içe dönük ister dışa dönük olalım, hepimizin yenilenmeye, tazelenmeye ihtiyacı var. Herkesin yöntemi farklı olmakla birlikte, hayattaki küçük mutlulukları yakalamak, bunların hazzına ve keyfine varmak ise hepimize iyi gelecek olan yegane yöntem. Örneğin akşamları yapay ışık yerine zaman zaman mum yakmak, bu ambiyansta sevdiklerimizle sohbet etmek gibi eylemler, avcı toplayıcı dönemde ateşin başında oturup birbirine hikayeler anlatan atalarımızın izini takip etmemizi sağlıyor ve bize kendimizi iyi hissettiriyor. Evde kendi pişirdiğimizi yemek, rahat kıyafetler giymek, yumuşak kilimler, yastıklar barındırmak, doğal ve sarı ışık tercih etmek, eğer seviyorsak bitki yetiştirmek ve canlı, renkli aksesuarlar barındırmak Hygge tarzı yaşam stillerine uygun seçenekler. Tabii ki her bireyin zevkleri ve tercihleri farklı olacaktır. Bu noktalara göre bize neyin iyi geldiğini bulmamız gerekiyor.
Hygge felsefesinde evi sıcak bir yuvaya çevirme fikrine ek olarak, ev dışındaki hayatımızı da keyif alarak ve anlamlı kılarak yaşama amacı var. Doğada daha çok vakit geçirmek, fiziksel aktivitelerde bulunmak bizi rahatlatıyor. Sosyal sorumluluk ve gönüllülük faaliyetleri, yaşadığımız toplum ve dünya için anlamlı olan şeyler yapmak ise varlık bilincimizi güçlendiriyor. Evcil hayvan beslemek, sokak hayvanları için faaliyetlere katılmak, toplumsal cinsiyet eşitliği için çalışmak, günümüzdeki en temel gündemlerden biri olan iklim krizi ve sürdürülebilirlik konularında grup ya da bireysel olarak sorumluluk üstlenerek daha yaşanılır bir dünya için mücadele etmek de Hygge felsefesinin toplumsal hayattaki tezahürleri. Hygge, temelini bazı değerlerden alan bir felsefe. Özgürlük, eşitlik adalet, tolerans, nezaket, sorumluluk duygusu, empati gibi değerlerin bu felsefeyi barındıran toplumlar nezdinde önemli yerleri olduğunu söylemek mümkün. Dolayısıyla bu felsefeyi içselleştirdikçe, daha iyi ve sağlıklı birer insan olacağımız, daha iyi insanlar oldukça daha iyi toplumlara evrileceğimiz bir dünya mümkün.