Zamanın Yoldaşı: Çağdaş

2074

Kişiler için zaman, kurumlar için olduğundan daha hafif ve uçucudur. Geçtiğimiz altı ay, hemen pandemi öncesinde üyesi olduğum Borusan’ı uzaktan tanımaya çalışmakla geçti. Her ne kadar evden çalışma düzeniyle birlikte, araya giren fiziki mesafe bir sorun gibi görünse de mesafe uzaklaştıkça netleşen her kadraj gibi, resmin kristal berraklığında belirmesi için bir fırsattı. Bu süreç içerisinde dahil olduğum çalışma gruplarından birinde, marka iletişim stratejisi çalışılmakta ve söz konusu stratejiye temel teşkil edecek araştırma verileri çalışma grubu ile paylaşılmaktaydı. Bu verilerden en dikkat çekici olan, araştırmaya katılan yaklaşık iki bin kişilik farklı demografilerden gelen paydaş grubunun Borusan’ı tanımlamakta mutabık kaldıkları ‘çağdaşlık’ kipiydi. İşte uzakta gibi duran manzarayı berraklaştıran vizör ayarı belki de bu kavramın çağrıştırdıklarıydı.

Peki çağdaş nedir? Çağdaşın ortaklığında buluşmamız yalnızca bir tesadüf mü?

Çağdaş, benim tarafımda, çalışmakta olduğum sanat kurumumun soyadı; eğitimini aldığım disiplinin tanımı; çağdaş olan kaçınılmaz ve gerekli olan… Üniversitede ders verdiğim günlerde, farklı teorik yaklaşımlardan gelmiş lisansüstü öğrencileriyle ilk gün hemfikir olmak zorunda olduğum bağlam, çağdaş. Bugün yine masamda, benimle. Peki neden zamana yoldaş olmak bu denli önemli ve kaçınılmaz? Biraz kitap karıştıralım;

Çağdaş kavramı üzerinde düşünmeye başlayınca ister istemez ilk durak Antik Yunan. Antik Yunan’da iki farklı zaman tanrısından söz edilirdi: Kairos ve Khronos. Khronos tarihin tanrısıydı. ‘Kronoloji’ kavramı ondan doğuyordu; dolayısıyla tarih içindeki olayların tanrısı ve Zeus’un babasıydı. Ailenin aykırı çocuğu ise Kairos’du. O da zamana hükmetmekle birlikte, Khronos gibi tarihin içine girmiyor; bu izleğin dışında konum alıyordu. Kairos bizim “an” dediğimiz bir zamanı anlatıyordu; “an” bir nokta, ama geçmiş, gelecek, şimdi onda gizliydi. Kadim, örneğin Kairos’un zamanıydı.

Yunan’da iki farklı zaman tanrısından söz edilirdi: Kairos ve Khronos

‘Zamana Aykırı Bakışlar’ başlıklı denemesinde, kendi zamanıyla hesaplaşmasını anlatan Friedrich Nietzsche “attualita” güncellik düşüncesini, ‘zamandan bir kopukluk, yerinden çıkmışlık’ olarak ele almaktaydı. ‘Çağın aydınlarının zamana aykırı olması gerektiği’ önermesiyle, çağdaşımız olan dek pek çok düşünürü de etkileyecekti. Nietzsche’ye göre, ‘sahiden üretken olan şey zamana aykırıydı.’ Geçmişe bakmayı geleceğe bakmakla eş anlamlı olarak görecek; şimdiki zamanı anlamak ve “geleceği daha şiddetle istemeyi öğrenmek için” ‘yaşamla ilişkilenmenin bir yolunu bulmayı’ önerecekti.

Giorgio Agamben’in harikulade yorumuna geldiğimizde ise, çağdaş olanlar, ne onunla mükemmelen örtüşen ne de onun getirdiklerine uyanlardı. Çağdaş olanlar, bu kopukluk ve anakronizm yoluyla, kendi zamanlarını algılamada ve kavramada başkalarından daha başarılı olmaktalardı. İtalyan düşünür, çağdaş kişiyi ‘zamanın omurgasını’ kıran kişi olarak tanımlıyor; bu “kendi zamanımızı ne çok geçte olan, ne çok erken olan şeklinde; tam şimdi şeklinde kavramamızı sağlayandır” diyordu.

Çağdaş olanlar, kopukluk ve anakronizm yoluyla, kendi zamanlarını algılamada ve kavramada başkalarından daha başarılı oluyor.

Çağdaşlığı “şimdiye direniş” olarak yorumlayan Fransız düşünürler Gilles Deleuze ve Félix Guattari, belli bir kültürel coğrafyanın zaman ve mekan algısını oluşturduğu gibi belirli bir politik düşüncenin yerleşmesini de mümkün kıldığını hatırlatarak, eleştirelliğe dikkat çekmektelerdi. Nietzsche’nin “zamana aykırılık” olarak tanımladığı çağdaşlığı, “şimdiye direniş” olarak ilan etmiş; Sanat ve felsefeyi bu noktada yaratıcılığın ve üretmenin bağlantısı olarak buluşturmuşlardı. En önemlisi de çağdaş, ne bir tarihsel döneme, ne coğrafyaya ne de ideolojiye aitti.

Fransız düşünürler Gilles Deleuze ve Félix Guattari, çağdaşlığı şimdiye direniş olarak tanımlıyor

ÇAĞDAŞ SANAT YAPITI NEDİR?

Bu izlekten hareketle ele aldığımız yaşamla ilişkilenme, bizi kaçınılmaz olarak üretmeye ve sanata yöneltir. Sanat yapıtı, bir biçim, yani tamamlanmış bir harekettir. Başka bir deyişle ‘sonlunun içindeki sonsuzluktur’; bir ‘estetik aşkınlık’ durumudur özetle. Bu yaklaşıma göre, sanat üreten insan, dünyaya “dünya oluşunu” da iade etmektedir. Böylelikle sanat yapıtı, dünyayı değiştirmeye ve direnmeye kadir olandır. Sanat yapıtı, şimdiye direnendir.

Peki aramızda asırlar olan bu alıntıların yer aldığı metinler nasıl oluyor da çağımıza seslenebiliyor? Perikles’in Atina’sı veya Baudelaire’in Paris’i sanki bir durak ötemiz.

Çağdaş, kendi zamanını kavramada ve eleştiri geliştirebilmekte başarılı olandır. Çağdaş, kendi zamanıyla hesaplaşmak suretiyle, zamana yoldaş olandır. Şimdiki zamanı anlamak ve geleceği şiddetle istemenin yöntemini, üretmekte bulandır. Çağdaş, yaşamla olan ilişkisini sanatla pekiştirmeyi başarandır.

Sanat yapıtı, dünyayı değiştirmeye ve direnmeye kadir olandır

PEKİ YA YILDIZLAR…

Karışık ve kalabalık alıntı çekmecelerimin arasında, ışıltılı ambalajıyla bir parça çikolata gibi göz kırpan, yorgun dinleyicinin duyularını o karşı konulmaz tadıyla uyaran bir pasaj bulundururum. Konu çağdaş olunca, pasaj yine Agamben’den:

“Genişleyen bir evrende, en uzaktaki galaksiler bizden o kadar büyük bir hızla uzaklaşır ki ışıkları asla bize ulaşamaz. Göğün karanlığı olarak algıladığımız şey, ışığın kaynağı olan galaksiler ışık hızından daha yüksek bir hızla bizden uzaklaştıkları için, bize doğru gelse de asla bize ulaşamayan bu ışıktır. Şimdinin karanlığında, bize ulaşmayı çabalayıp ulaşamayan bu ışığı algılamak – çağdaş olmak budur…. Buna göre çağdaş olmak, her şeyden önce cesaret işidir; bu karanlığın içinde bize doğru yönelse de sonsuza dek bizden uzaklaşan ışığı algılamak demektir. Bir başka deyişle, insanın ister istemez kaçıracağı randevuya vaktinde gitmesi gibidir.”

Ne zaman bu pasajı okusam, İtalyan düşünürün, girişi çağdaş mimar Carlo Scarpa tarafından tasarlanan, Piazzale Roma’daki Tolentini Binası’nda (IUAV, Venedik Sanat ve Tasarım Fakültesi) bu konuşmayı yaparken, dinleyicilerinin ve öğrencilerinin gözlerinin de o yıldızlar gibi parıldadığını hayal ederim.

Cumhuriyet ile birlikte yola çıkmış; değerlerini üretimin ve insan emeğinin üzerine temellendiren bir kurum, zamanın yoldaşı olabilir. Şimdinin gürültüsünde soğrulmadan, üreterek, kendini ve zamanını sorgulayarak; her şeyden önce de sanatla, dünyayı insanın yurdu kılarak…

Kurumlar için zaman, bireyler için olduğundan daha ağır ve derinliklidir. Gündelik yaşamın karanlığında bize ulaşmaya çabalayan ışığı algılamak için aynı yıldızlara baktığımızı bilmek, işte çağdaş olmanın ortaklığında buluşmamızı sağlayan çekim kim bilir, belki de budur.

Kumru Eren
YAZAR HAKKINDA

Kumru Eren

Kumru Eren Borusan Contemporary Müze Müdürü. Amatör denizci, profesyonel degüstatör. Dünyanın en eski gastronomi ve tadım topluluğu Chain des Rotisseurs üyesi. Yelken ve kite board yapıyor. Çağdaş Sanat felsefesi alanında doktora derecesi sahibi olan Eren, sergi katalogları ve sanatçı monografileri kaleme aldı. Kültür sanat yayınları ve gazetelerde makale, eleştiri ve izlenimleri yayınlanan Kumru Eren, Uluslararsı Sanat Eleştirmenleri Derneği AICA’nın da üyesidir.